Ben Kimsesizim... Siz ise Kimse değilsiniz...
Aslında ben Kimseyim...
Siz ise Kimse değilsiniz...
Aynı zamanda hem kimseyim hem de kimsesiz...
Birbirini götürdü...
Kimse ve siz im...
Bu durumda ben de Kimse değilim...
Bu da demek oluyor ki...
Ben kimsesiz isem sizde kimsesizsiniz...
Sahi siz kimsiniz...
Siz Kim iseniz...
Ben o değilim...
Ben Kim bile değilim...
12 Ağustos 2024 Pazartesi
16 Şubat 2023 Perşembe
Başım önde, el örmesi küçük hırkama bakıyorum...
Aynı evde değildik...
Aynı binada, aynı sokakta değildik...
Hatta aynı semtin çocuğu bile değildik...
Aynı ilçenin ve hatta aynı ilin bile insanları değildik...
Ama aynı "ayrı"nın içindeydik.
Aynı acının, aynı özlemin, aynı hasretin çocuklarıydık.
Kendi gerçekliğimden, senin hayal dünyana girmeye çalışırken ben,
Kendi gerçekliğinden, benim hayal dünyama giren sen...
İçinde sen olan herşeyin tek taraflı kahramanıydım ben.
Umuda çalışan, madenci gibiydi kalbim...
O siyahın içinde,
Parlak bir çift göz kadar temiz...
Nasırları da vardı elbet, acı çarpışmalardan...
Ama öyle bir ışıktın ki,
Her zerreden sızıp, girdin gönlüme...
Gözümle nefes aldım, ciğerlerime inat...
Ey sevgili...
Aşırı kırgın, Aşırı üzgün ve küskünüm...
Tek başıma manasız, anlamsız ve zamansızım...
Susuyorum, duymuyor, konuşmuyor, dinlemiyorum...
Kendime küstüm bu suskunluklarda...
Bir cümleme hasret kalbim...
Halbuki, ufak bir çocuk eliydi ellerim...
Zifir karanlığa uzanmış...
Umutsuzca, zamanın eline tutunmaya çalışıyordu...
Boş kalan çocuk ellerimdenmidir bilinmez...
Zamanın yokluğu, düşürmüştü Umut olan başımı...
Çok zamansızdı bu zamansızlıklar...
Halbuki doğalı bir gün bile olmamıştı...
Yanlış yerde ve mekanda açtığım gözlerimi...
Doğru yanlışta kapatacağımı biliyorum...
Çok uzak ve derinlerden haykırıyorum...
Ben bile duymuyorum...
Böyle olmamalıydı biliyorum...
Ey sevgili olmamalıydı...
Sevgili...
Sev...
Se..
S.
Aynı binada, aynı sokakta değildik...
Hatta aynı semtin çocuğu bile değildik...
Aynı ilçenin ve hatta aynı ilin bile insanları değildik...
Ama aynı "ayrı"nın içindeydik.
Aynı acının, aynı özlemin, aynı hasretin çocuklarıydık.
Kendi gerçekliğimden, senin hayal dünyana girmeye çalışırken ben,
Kendi gerçekliğinden, benim hayal dünyama giren sen...
İçinde sen olan herşeyin tek taraflı kahramanıydım ben.
Umuda çalışan, madenci gibiydi kalbim...
O siyahın içinde,
Parlak bir çift göz kadar temiz...
Nasırları da vardı elbet, acı çarpışmalardan...
Ama öyle bir ışıktın ki,
Her zerreden sızıp, girdin gönlüme...
Gözümle nefes aldım, ciğerlerime inat...
Ey sevgili...
Aşırı kırgın, Aşırı üzgün ve küskünüm...
Tek başıma manasız, anlamsız ve zamansızım...
Susuyorum, duymuyor, konuşmuyor, dinlemiyorum...
Kendime küstüm bu suskunluklarda...
Bir cümleme hasret kalbim...
Halbuki, ufak bir çocuk eliydi ellerim...
Zifir karanlığa uzanmış...
Umutsuzca, zamanın eline tutunmaya çalışıyordu...
Boş kalan çocuk ellerimdenmidir bilinmez...
Zamanın yokluğu, düşürmüştü Umut olan başımı...
Çok zamansızdı bu zamansızlıklar...
Halbuki doğalı bir gün bile olmamıştı...
Yanlış yerde ve mekanda açtığım gözlerimi...
Doğru yanlışta kapatacağımı biliyorum...
Çok uzak ve derinlerden haykırıyorum...
Ben bile duymuyorum...
Böyle olmamalıydı biliyorum...
Ey sevgili olmamalıydı...
Sevgili...
Sev...
Se..
S.
10 Aralık 2022 Cumartesi
2H + O --------⟩ H20
Kusurlardan sıyrılıp çıkmak lazım kusursuz bir düzene...
Bazen ucunda kenarında bile olmak huzur veriyor...
Düşünmeden seyre dalmak gerek...
Dinginlik, durgunluk, sessizlik gerek...
Üçü aynı olsa da, üçünden de ayrı ayrı gerek...
Bir nefes "Su" gerek...
Varlığında, arınmak gerek...
Arınıp "Su" olmak gerek...
"Su" olup sen olmak gerek...
Sen olup, ben olmam gerek...
Ben olup, senin olmam gerek...
9 Haziran 2021 Çarşamba
Kayıp Mezar...
Okyanusun ortasında bezmiş bir halde yatarken, sandaldan sarkan elimle ilerliyordum, tuzlu mavi suları avuçlayarak. Ve ben yine sırıtıyordum ölümsüzlüğüme kızgın güneşin altında. Kısık göz kapaklarımla, kirpiklerim geçmişken iç içe, gökyüzünün mavisinde parlayan güneş ışığı, yağmur ormanlarındaki ağaç yaprakları arasından süzülmeye çalışır gibi ara ara vuruyordu gözlerime.
Tanrıyla seni konuşuyordum!
Sana anlatamadıklarımı! Sen hangi dört duvar arasında ve gecelerdeyken ben bitmek bilmeyen bir okyanusun ortasına ve hep kızgın güneşle berber uzun gündüzlerde, gece karanlığında parlayan gözlerini hayal ediyordum. Tabiki sevgili, yine sırıtıyordum. Bitmek bilmeyen cennet görünümlü cehennemlerimde avuç avuç ilerliyordum... Her yanım uçsuz bucaksız mavi iken ben bu seferde seninle o dört duvarı hayal ediyordum. Beynimin içindeki senden başka hiçbir yaşam belirtisi olmayan sonsuz derin sularda, her yönün sana çıkacağına inanarak avuç avuç ilerliyordum.
Yaşlanan sandaldan anlıyordum zamanın ilerlediğini.
En uzun bestenin senfonisi çalmaya devam ediyordu tüm çoşkusuyla. Peşi sıra gelen melodiler besliyordu bedenimi ve her geçen an başka bir tat alıyordu ruhum. Sana bestelenmiş o kadar güzel bir şölendi ki bu, daha tekrar eden notaya denk gelmemiştim. O zaman bir kez daha anladım...
Sana olan gülücüklerin bir şeyin tekrarı olmadığını...
Sandala çarpan her dalganın kaynağıydı bu melodiler... Bu kadar güzel melodiyi, senden başka hiçbir canlı duymamalıydı diye belkide o koskoca okyanusta yoktu balıklar. Sana bestelenmiş notalar arasında yüzdürüyordum kayığımı... Ah ne kadar acı böyle muhteşem bir melodinin tek notasına bile dayanamayacak canlılar...
Peki ya ben ? Ben nasıl dayanıyordum...
Muhteşem güzelliğine ve sana ait bunca şeye ve en önemlisi bana, ben nasıl dayanıyordum... Tüm bunlar yine tek nefeslik saniyede gerçekleşiyor ve binlerce yıl yine geçiyordu... Yine aynı şey tekrar ediyor ve zamanla oynuyordum. Elinde beni oyuncak olarak tutan zamanı görmeden hemde...
Yokluğundaki gürültüyle birden irkildim yattığım sandaldan. Gri bir gökyüzüne uyandım, kulakları sağır eden bir sesle...
Ne kadar daha devam edeceksin diye Tanrı seslendi birden... Yine sırıtarak ve mırıldanarak söyledim; öldürene kadar diye...
Ölüsün zaten dedi...
Ve
Ozaman anlamıştım, ölümsüzlükle öldürülmüştüm...
Hiç ölmeyecek bir ölü seviyordu seni.
Peki bulabilecekmiydim senin dünyandaki mezarımı? Ya da varmıydı senin dünyanda bana yer?
Tanrıyla seni konuşuyordum!
Sana anlatamadıklarımı! Sen hangi dört duvar arasında ve gecelerdeyken ben bitmek bilmeyen bir okyanusun ortasına ve hep kızgın güneşle berber uzun gündüzlerde, gece karanlığında parlayan gözlerini hayal ediyordum. Tabiki sevgili, yine sırıtıyordum. Bitmek bilmeyen cennet görünümlü cehennemlerimde avuç avuç ilerliyordum... Her yanım uçsuz bucaksız mavi iken ben bu seferde seninle o dört duvarı hayal ediyordum. Beynimin içindeki senden başka hiçbir yaşam belirtisi olmayan sonsuz derin sularda, her yönün sana çıkacağına inanarak avuç avuç ilerliyordum.
Yaşlanan sandaldan anlıyordum zamanın ilerlediğini.
En uzun bestenin senfonisi çalmaya devam ediyordu tüm çoşkusuyla. Peşi sıra gelen melodiler besliyordu bedenimi ve her geçen an başka bir tat alıyordu ruhum. Sana bestelenmiş o kadar güzel bir şölendi ki bu, daha tekrar eden notaya denk gelmemiştim. O zaman bir kez daha anladım...
Sana olan gülücüklerin bir şeyin tekrarı olmadığını...
Sandala çarpan her dalganın kaynağıydı bu melodiler... Bu kadar güzel melodiyi, senden başka hiçbir canlı duymamalıydı diye belkide o koskoca okyanusta yoktu balıklar. Sana bestelenmiş notalar arasında yüzdürüyordum kayığımı... Ah ne kadar acı böyle muhteşem bir melodinin tek notasına bile dayanamayacak canlılar...
Peki ya ben ? Ben nasıl dayanıyordum...
Muhteşem güzelliğine ve sana ait bunca şeye ve en önemlisi bana, ben nasıl dayanıyordum... Tüm bunlar yine tek nefeslik saniyede gerçekleşiyor ve binlerce yıl yine geçiyordu... Yine aynı şey tekrar ediyor ve zamanla oynuyordum. Elinde beni oyuncak olarak tutan zamanı görmeden hemde...
Yokluğundaki gürültüyle birden irkildim yattığım sandaldan. Gri bir gökyüzüne uyandım, kulakları sağır eden bir sesle...
Ne kadar daha devam edeceksin diye Tanrı seslendi birden... Yine sırıtarak ve mırıldanarak söyledim; öldürene kadar diye...
Ölüsün zaten dedi...
Ve
Ozaman anlamıştım, ölümsüzlükle öldürülmüştüm...
Hiç ölmeyecek bir ölü seviyordu seni.
Peki bulabilecekmiydim senin dünyandaki mezarımı? Ya da varmıydı senin dünyanda bana yer?
21 Ocak 2020 Salı
Sen sade seversin, ben derin... Cellatları bile öldürür o özlerin...
Bilinmeyen hazineler, bilinenlerden fazladır...
Kokundan bir nefes, tüm ömürden fazladır...
Denizler taşsa, Okyanuslar kabarsa...
Gözündeki bir damla yaş...
Cümle "SU" dan fazladır...
O yüzden ki dünya, asla bilemeyecek seni,
Bu büyük aşkı, bu bendeki seni....
Leyla, Aslı, Şirin kim ki,
Yanınızda yüce Sultan....
İçimde bir ateş var...
Cehennemden gelip kopan...
Yaşamış tüm demirciler, çekiçliyor, dövüyor beni...
üstüme düşüyor, alınlarının teri...
Dur korkma hemen...
Sanıyormusun ki,
Söndürecek beni...
Deliriyorum aklımın olmadığı yerlerde...
Beden ayrı...
Ruh ayrı...
Beyin ayrı...
Hepimiz ayrı birer serseri...
Şaşırma bakma öyle,
Bu hale sen koydun bizi...
Hangi yürek dayanır...
Yalnız sevmeye seni...
Cehennem de olsan...
Yak, yık tüm köprüleri, Gel gir kalplere...
Sen ki padişahsın, Sen ki Sultan.
Otur tahtı gönüllere...
5 Ocak 2020 Pazar
Sadece onlar basamağına kadar gelebilseydik keşke...
Pi
3.1415926535897932384626433832795028841971693993751058209749445923078164062862089986280348253421170679....[3]
Sadece ilk yüz basamağı.
Fabrice Bellard, 2010 yılında Chudnovsky algoritması kullanarak sayının ilk 2.699.999.990.000 basamağını bulmuş. (iki trilyon ile başlıyor saymayın tek tek)
insan ırkının ortaya çıkmasından bu yana 108 milyar doğum gerçekleştiği tahmini ile
2017 dünya nüfusu 7,53 milyar.
Her bir insanın genetik kodlamasına girmiyorum dahi.
Peki neden bu kadar sayı.
Her insanın pi sayısı farklı diyeceğim ve bunu okuyan matematikçiler itiraz edecek belki.
Hemen kızmayın... Edebi devam ediyorum...
Her bir çift göz, her bir beyin gözünü açtığından kapatana denk kendi pi sayısını kodluyor. Anıları, duyguları, sevinçleri, acıları, aldığı kokudan tutun da hissiyata kadar farklı kodlanıyor.
Hayatı pi sayısı gibi sonsuza evrilmiş rakamları içeren ve her insanın farklı rakamları barındırdığını göz önünde bulundurursak, insanların birbirini anlaması sanırım bahşedilmiş en büyük hediye.
Hediyeden de ne anladığınıza bağlı...
Bu rakam diziliminde 10 tane uyan rakama denk gelince dünyanın en mutlu insanı olduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz.
Yaşayan tüm insanları dahil etmemin nedeni, bazen yaşadığınız anda anlaşılıyor olmayabilirsiniz.
Birileri çıkıp sizi beş yüz yıl sonra anlayabilir.
İçinizdeki pi sayısını siz ne kadar biliyorsunuz ¿
Kendinizi tanımlayamazsanız eğer sizi başkasının ne kadar anladığını da anlayamamış olacaksınız.
Sıkıcı oldu. Boş bakan gözlere bakmak. Ben de matematiği sevmezdim. Çoğu derste sınıftan atılırdım. Hatta bazen adım söylendiğinde tamam çıkıyorum hocam derdim.
Ben nereden bilirdim matematiğin hayatımın bu bölümünde lazım olacağını.
Matematik sizi tanımanıza yardımcı olur. Devletlerin verdiği değilde size bahşedilmiş numaraları, sorgulamanızı ve bulmanızı sağlar.
Sanırım bu da düşünceye sevki ile oluyor ama tam emin değilim. Dedim ya devamlı atıldım ben.
Ama uyarmıştı hoca. Elbet karşılaşacaksınız diye.
Sahi ya hayatınızın en büyük sınavı hangisi ?
Çoğunuzun sınav hayatın kendisi dediğini duyar gibiyim...
Saçma
Sınav dersin sonunda olur.
3.1415926535897932384626433832795028841971693993751058209749445923078164062862089986280348253421170679....[3]
Sadece ilk yüz basamağı.
Fabrice Bellard, 2010 yılında Chudnovsky algoritması kullanarak sayının ilk 2.699.999.990.000 basamağını bulmuş. (iki trilyon ile başlıyor saymayın tek tek)
insan ırkının ortaya çıkmasından bu yana 108 milyar doğum gerçekleştiği tahmini ile
2017 dünya nüfusu 7,53 milyar.
Her bir insanın genetik kodlamasına girmiyorum dahi.
Peki neden bu kadar sayı.
Her insanın pi sayısı farklı diyeceğim ve bunu okuyan matematikçiler itiraz edecek belki.
Hemen kızmayın... Edebi devam ediyorum...
Her bir çift göz, her bir beyin gözünü açtığından kapatana denk kendi pi sayısını kodluyor. Anıları, duyguları, sevinçleri, acıları, aldığı kokudan tutun da hissiyata kadar farklı kodlanıyor.
Hayatı pi sayısı gibi sonsuza evrilmiş rakamları içeren ve her insanın farklı rakamları barındırdığını göz önünde bulundurursak, insanların birbirini anlaması sanırım bahşedilmiş en büyük hediye.
Hediyeden de ne anladığınıza bağlı...
Bu rakam diziliminde 10 tane uyan rakama denk gelince dünyanın en mutlu insanı olduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz.
Yaşayan tüm insanları dahil etmemin nedeni, bazen yaşadığınız anda anlaşılıyor olmayabilirsiniz.
Birileri çıkıp sizi beş yüz yıl sonra anlayabilir.
İçinizdeki pi sayısını siz ne kadar biliyorsunuz ¿
Kendinizi tanımlayamazsanız eğer sizi başkasının ne kadar anladığını da anlayamamış olacaksınız.
Sıkıcı oldu. Boş bakan gözlere bakmak. Ben de matematiği sevmezdim. Çoğu derste sınıftan atılırdım. Hatta bazen adım söylendiğinde tamam çıkıyorum hocam derdim.
Ben nereden bilirdim matematiğin hayatımın bu bölümünde lazım olacağını.
Matematik sizi tanımanıza yardımcı olur. Devletlerin verdiği değilde size bahşedilmiş numaraları, sorgulamanızı ve bulmanızı sağlar.
Sanırım bu da düşünceye sevki ile oluyor ama tam emin değilim. Dedim ya devamlı atıldım ben.
Ama uyarmıştı hoca. Elbet karşılaşacaksınız diye.
Sahi ya hayatınızın en büyük sınavı hangisi ?
Çoğunuzun sınav hayatın kendisi dediğini duyar gibiyim...
Saçma
Sınav dersin sonunda olur.
9 Kasım 2019 Cumartesi
Gözümde büyüyorsun...
Ben düştükçe toprağa doğru, sen büyüyordun gözlerimde...
Düşenin terk ettiği bir algıydı hem de haksızca...
Savunmasızca düşerken, gözlerindeki kalkanları görmek ne acı...
Birden girmek istiyor zihin o toprağa...
O minnacık zaman diliminde...
istekli intihara sürüklüyorsun hatta..
Düşenin terk ettiği bir algıydı hem de haksızca...
Savunmasızca düşerken, gözlerindeki kalkanları görmek ne acı...
Birden girmek istiyor zihin o toprağa...
O minnacık zaman diliminde...
istekli intihara sürüklüyorsun hatta..
21 Ekim 2019 Pazartesi
Vurulunca bir asker...
Ve AŞK neydi ¿
Koşmaktı öylece arkandan...
Benliğini bırakarak...
Beynini tamamen boşaltarak...
Hiç bir cümle ve tek bir düşünce olmadan hemde...
Sadece tek bir korkuyla koşmak...
Ya kaybedersem...
Manasızlaştırıp herşeyi, yokluğunun kıyamet gününü hatırlatmasıydı AŞK
Aşk sonda yazılsa bile cümlenin sonuna korkudan nokta koyamamaktı.
Saniyeler içinde binlerce kişi arasında gözlerinle taramaktı...
Kayboluşunda...
Hızlanmaktı daha da hızlanmak...
Peşinden atılan adımlarda...
Ve gözlerinle kılıçtan geçirmekti diğer herkesi hem de hiç acımadan.
Ya eğer ağlıyorsa diyip...
Göz yaşı toprağa düşmeden yeniden bulmaya çalışmaktı AŞK
AŞK tutmaya dokunmaya korkmaktı...
AŞK acıtmamaktı...
Miğferimden geçip beynimi parçalayan en kıymetli silahtı AŞK
Ve o tam olarak göğüs kafesindeydi...
Kafesteki hükümdardı AŞK
Koşmaktı öylece arkandan...
Benliğini bırakarak...
Beynini tamamen boşaltarak...
Hiç bir cümle ve tek bir düşünce olmadan hemde...
Sadece tek bir korkuyla koşmak...
Ya kaybedersem...
Manasızlaştırıp herşeyi, yokluğunun kıyamet gününü hatırlatmasıydı AŞK
Aşk sonda yazılsa bile cümlenin sonuna korkudan nokta koyamamaktı.
Saniyeler içinde binlerce kişi arasında gözlerinle taramaktı...
Kayboluşunda...
Hızlanmaktı daha da hızlanmak...
Peşinden atılan adımlarda...
Ve gözlerinle kılıçtan geçirmekti diğer herkesi hem de hiç acımadan.
Ya eğer ağlıyorsa diyip...
Göz yaşı toprağa düşmeden yeniden bulmaya çalışmaktı AŞK
AŞK tutmaya dokunmaya korkmaktı...
AŞK acıtmamaktı...
Miğferimden geçip beynimi parçalayan en kıymetli silahtı AŞK
Ve o tam olarak göğüs kafesindeydi...
Kafesteki hükümdardı AŞK
14 Ekim 2019 Pazartesi
Ne çok gereksiz dolanıyor etrafımda...
Yalnızlığın piçliği ile başbaşa kalmışken...
Sakın bana "Kaliteli Yalnızlık" demeyin...
Şimdi bu yazıyı okuyup sırıtan yavşak...
Yalnızlığım baki de, oradaki piç sensin...
Sakın bana "Kaliteli Yalnızlık" demeyin...
Şimdi bu yazıyı okuyup sırıtan yavşak...
Yalnızlığım baki de, oradaki piç sensin...
8 Ağustos 2019 Perşembe
Gecenin Mavisi...
Gecenin siyahında gizlisin.
Gözümün karanlığında.
Bakıpta göremediğimde.
Sırrı alemde.
Gönlümün gözünde gizlisin.
Herkesin görmediğinde.
En asil renkte gizlisin.
Siyahın en zifirinde.
Gündüz içimde gizlisin.
Gece düşümde.
Her nefesin sonunda gizlisin.
Ciğerimin içinde...
Gülüşümde gizlisin.
Alacağım son nefeste...
Gözümün karanlığında.
Bakıpta göremediğimde.
Sırrı alemde.
Gönlümün gözünde gizlisin.
Herkesin görmediğinde.
En asil renkte gizlisin.
Siyahın en zifirinde.
Gündüz içimde gizlisin.
Gece düşümde.
Her nefesin sonunda gizlisin.
Ciğerimin içinde...
Gülüşümde gizlisin.
Alacağım son nefeste...
31 Temmuz 2019 Çarşamba
Gökyüzünden damlayan göz yaşım...
Sudan bir melek geldi gökyüzünden...
Dokunduğu her yer yeşeriyor, su damlası gibi şeffaf ve tertemiz...
Narin ve ufak...
Sel gibi coşkulu...
Okyanus kadar büyük ve suskun...
Meleklerin güçlü olduğunu bilirdim ama ilk defa bir meleği kıskandım...
Sen ne güzel yaratılmışsın...
Dokunduğu her yer yeşeriyor, su damlası gibi şeffaf ve tertemiz...
Narin ve ufak...
Sel gibi coşkulu...
Okyanus kadar büyük ve suskun...
Meleklerin güçlü olduğunu bilirdim ama ilk defa bir meleği kıskandım...
Sen ne güzel yaratılmışsın...
19 Ocak 2019 Cumartesi
Cennetinden Zindanıma
Titreyen bir müzik aletinin teli değildi o duyduğun sesler...
Kulağındaki o güzel melodiler, içimi acıta acıta çıkıyordu benden sana...
En acıklı yerleri bile senin için birleştirip, ilahi melodiler fısıldıyordum...
İçimdeki cehennem ateşi ile ısıtıyordum içini...
Üstüne düşünce bile bir tüyü ortadan ayıran kılıcım...
Sana kördü bir tek ve bilerek...
İçimdeki katili kızdırıyor olmana aldırmadan seviyordum seni...
İyinin kötüyü yendiği yegane yeri taşıyorum...
Her çarpışında çıkan o savaş sesleri geliyor kulağıma...
Sana karşı yenildiğim savaşı zevkle seyrediyorum...
Ve kalbimin bundan haberi yok...
Seni sevmenin kendime ihanetini taşıyorum omuzlarımda...
İhanetin bedeli böyle güzel olmalı işte...
En kötüyü küçültmeli çocukluğuna...
İki güneş ve iki ay ile dolaşıyor olmanın sihri sanırım...
Gülüşünün zindanlarında zincirlere bağlanan kötü kalbimin,
Acı çekmesine bayılıyorum...
Cennet suyu ile yıkanmış sözlerinin altındaki iyi niyetle,
Akıttığın kan ile yıkanıyorum...
Küçük bir çocuğun gözleriyle, sevgi dolu yukarı bakıp,
Bir de eklediğin gülümseme ile yıkıyordun,
Gezegenlerden büyük kötülükleri...
Çok acımasız ve dayanılmayacak bir güç bu...
Ama sen yine bak öyle ve çarpıştır gezegenleri...
Yaşam döngüsünün kaynağı olmak bunu gerektiriyorsa...
Emrinde yok olup yeniden doğmak ne büyük şeref...
Böyle acımasız ateşlerimi, ancak senin gibi,
Bir “Su” söndürebilirdi Kraliçem...
Kulağındaki o güzel melodiler, içimi acıta acıta çıkıyordu benden sana...
En acıklı yerleri bile senin için birleştirip, ilahi melodiler fısıldıyordum...
İçimdeki cehennem ateşi ile ısıtıyordum içini...
Üstüne düşünce bile bir tüyü ortadan ayıran kılıcım...
Sana kördü bir tek ve bilerek...
İçimdeki katili kızdırıyor olmana aldırmadan seviyordum seni...
İyinin kötüyü yendiği yegane yeri taşıyorum...
Her çarpışında çıkan o savaş sesleri geliyor kulağıma...
Sana karşı yenildiğim savaşı zevkle seyrediyorum...
Ve kalbimin bundan haberi yok...
Seni sevmenin kendime ihanetini taşıyorum omuzlarımda...
İhanetin bedeli böyle güzel olmalı işte...
En kötüyü küçültmeli çocukluğuna...
İki güneş ve iki ay ile dolaşıyor olmanın sihri sanırım...
Gülüşünün zindanlarında zincirlere bağlanan kötü kalbimin,
Acı çekmesine bayılıyorum...
Cennet suyu ile yıkanmış sözlerinin altındaki iyi niyetle,
Akıttığın kan ile yıkanıyorum...
Küçük bir çocuğun gözleriyle, sevgi dolu yukarı bakıp,
Bir de eklediğin gülümseme ile yıkıyordun,
Gezegenlerden büyük kötülükleri...
Çok acımasız ve dayanılmayacak bir güç bu...
Ama sen yine bak öyle ve çarpıştır gezegenleri...
Yaşam döngüsünün kaynağı olmak bunu gerektiriyorsa...
Emrinde yok olup yeniden doğmak ne büyük şeref...
Böyle acımasız ateşlerimi, ancak senin gibi,
Bir “Su” söndürebilirdi Kraliçem...
25 Kasım 2018 Pazar
Bağımlılık
Satırların altına C21H23N05 sakladım. Yazarak üretiyorum, okuyarak deri altından tüket...
16 Kasım 2018 Cuma
Kara Ormanda
Saçma sapan şairlerin, basit sıradan şiirleri çalınsa da kulağıma ara ara kızmadığımı hatta üzüldüğümü fark ettim. Derken bir kendini beğenmişlikte geldi hani. Sanırım yine size çok benzedim. Bunları Almanya`nın Kara Ormanından yazıyorum size. Soğuktan karacaların ot bulmakta zorlanıp ormanın derinliklerine doğru ilerlemesiyle karşılaştığımız yerden. Geyikler var etrafımda, sizlerde de olduğu gibi. Bir ağaçkakanın beynimi sizin saçma fikirleriniz ve ideolojileriniz kadar kemirmediğini fark ettiğimden beri melodi dinliyorum. Sanırım susarak daha çok konuşuyorum. Beton bloklar arasında yok yok çok klişe oldu, samimiyetsiz insan blokları arasında kendinize ait olduğunu sandığınız ufak yatak yada yaşam alanında elinizdeki sıcak kahve fincanını kıskandığımı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Beynimde devamlı kaynayan sıcak "sularla" benim çayım her daim sıcak. Geceyi atlatayım yazacağım devamını...
10 Ağustos 2018 Cuma
Kılıcın keskin olsun Kraliçem...
Kaç asırdır var bu cırcır böcekleri? Kaç yalnız insana konser verdiler? Her dinleyen büyülendimi böyle? Ama eski tadı yoktur eminim. Kentsiz dünyada daha çoktular, daha kalabalık daha bir gür sesle konser veriyordurlar. Eski zamanın berdüşleri bile şanslıymış demekki. Bakmayın böyle giriş yapmak isterdim ama değil, bana göre değil artık bu sizin romantizm anlayışınız. Sürtündükçe dünyanızdaki hayat bileyliyordu beni, daha fazla keskin daha fazla acımasız oluyordum. En yumuşak ve naif olanınız bile dokununca bana ikiye bölünüyordu. Benim suçum değildi halbuki... Siz parlatıp, siz keskinleştiriyordunuz beni...
Daha fazla keskin daha fazla parlak ve daha fazla alımlı... Yakından baksaniz halbuki üzerimdeki çizgileri görüp belki saygı duyardınız... Belki anlardınız benden kopup gidenleri...
Bir savaşçı değilseniz kılıç tutmak sizin neyinize... Ya da benim sanatımı nasıl görebilirsiniz... Belkide kör olduğunuz için kesiyordum sizi... Üzerimdeki süslü taşlara aldanarak bir Kraliçenin kılıcına ne cüretle ulu orta tutabiliyorsunuz... Hadsizliğinizin bedeleni ödüyorsunuz. Soğukluğu hissettinizmi? Çoğunluğun içine sokup seni yalnızlıkla ötekileştiriyorum. Ateşin içinde dövülerek sertleştirildim...
Kızma hemen bana, asiller senin gibi yumuşak sözlerle kalp kırmazlar...
Asillerin kılıcı olur...
Haddin olmayan kılıca dokunma...
Ancak tahta kılıçların sahte seslerinde oynayabilirsin. En güzel konuşanında bile o tok, tak tuk sesini duyacaksın...
O zaman anlayacaksın sadece en büyük oyuncu olabileceğini... Ne bir savaş görecek ne de bir savaşçı olabileceksin... Hak ettiğin yerde elindeki odunlarla kraliçelik oynayacaksın...
Bakınca elindekilere, ne bir yansıma ne de bir parlama göreceksin... Bu savaşın kenarında kıyısında hatta en sonunda elindeki odunlarla öleceksin...
Benim de kılıcım oldu deme kesmiyorsa benim gibi seni... Sakin ha Kraliçeyim deme tutmuyorsam elini...
Ve şimdi çekilebilirsin...
Daha fazla keskin daha fazla parlak ve daha fazla alımlı... Yakından baksaniz halbuki üzerimdeki çizgileri görüp belki saygı duyardınız... Belki anlardınız benden kopup gidenleri...
Bir savaşçı değilseniz kılıç tutmak sizin neyinize... Ya da benim sanatımı nasıl görebilirsiniz... Belkide kör olduğunuz için kesiyordum sizi... Üzerimdeki süslü taşlara aldanarak bir Kraliçenin kılıcına ne cüretle ulu orta tutabiliyorsunuz... Hadsizliğinizin bedeleni ödüyorsunuz. Soğukluğu hissettinizmi? Çoğunluğun içine sokup seni yalnızlıkla ötekileştiriyorum. Ateşin içinde dövülerek sertleştirildim...
Kızma hemen bana, asiller senin gibi yumuşak sözlerle kalp kırmazlar...
Asillerin kılıcı olur...
Haddin olmayan kılıca dokunma...
Ancak tahta kılıçların sahte seslerinde oynayabilirsin. En güzel konuşanında bile o tok, tak tuk sesini duyacaksın...
O zaman anlayacaksın sadece en büyük oyuncu olabileceğini... Ne bir savaş görecek ne de bir savaşçı olabileceksin... Hak ettiğin yerde elindeki odunlarla kraliçelik oynayacaksın...
Bakınca elindekilere, ne bir yansıma ne de bir parlama göreceksin... Bu savaşın kenarında kıyısında hatta en sonunda elindeki odunlarla öleceksin...
Benim de kılıcım oldu deme kesmiyorsa benim gibi seni... Sakin ha Kraliçeyim deme tutmuyorsam elini...
Ve şimdi çekilebilirsin...
6 Ağustos 2018 Pazartesi
Aracının kaportasındaki martı boku neden hemen çıkmaz biliyormusun?
Pas kokusu, pas tadı alıyor artık kalbim. Uzak şehirler gördüm çok yakındılar, çok yakın kadınlar gördüm çok uzaktılar. Koca bir kentin ıssız gecesinde, martı kahkalarında yazıyorum sana tüm bunları. Gülüşlerimi, kaybettiğimi anladım, karasal iklimin başkentinde ve kıyının martıları gülüyordu halime. Martı kahkalarında acım büyüyor, acımla daha çok büyüyordum.
Martı kahkalarında büyüdüm ben...
En keskin kılıçlara yüzümü sürterken ben, en yumuşak sözlerinle doğradın kalbimi...
Tüm doğranmış kalpler aynı kıyma makinesinde çekilip atılıyordu martılara ve martılar sadece gülmüyordu bize...
Martı kahkalarında büyüdüm ben...
En keskin kılıçlara yüzümü sürterken ben, en yumuşak sözlerinle doğradın kalbimi...
Tüm doğranmış kalpler aynı kıyma makinesinde çekilip atılıyordu martılara ve martılar sadece gülmüyordu bize...
20 Temmuz 2018 Cuma
Özlem İçinde Özlem...
Özledim,
Boyalı kapıları,
Buzlu camlarıyla,
doğduğum o virane evi.
Kapı kirişlerini,
Yerdeki döşemeleri,
Duvardaki sıva çatlaklarını özledim.
Bir de çiçeklerin eski rengini…
Belki inanmayacaksın ama
Ben o eski güneşi özledim odamın içine süzülen.
Sevmediğim dantelleri,
Hatta o dantelli yastıkları .
Evdeki divanı,
Altındaki delikli sepeti
Ve yakaladığımda içine sakladığım yavru kediyi.
Geçmişteki serçeleri özledim,
Esen rüzgarı , o rüzgarda hışırdayan yapraklarıyla
Ninni söyleyen ağaçları .
Susadığımda ağzımı dayayıp kana kana su içtiğim musluğu özledim
Bir de
Öptüğümde
bana tüm bu mutlulukları anımsatan
Dudaklarını …
Boyalı kapıları,
Buzlu camlarıyla,
doğduğum o virane evi.
Kapı kirişlerini,
Yerdeki döşemeleri,
Duvardaki sıva çatlaklarını özledim.
Bir de çiçeklerin eski rengini…
Belki inanmayacaksın ama
Ben o eski güneşi özledim odamın içine süzülen.
Sevmediğim dantelleri,
Hatta o dantelli yastıkları .
Evdeki divanı,
Altındaki delikli sepeti
Ve yakaladığımda içine sakladığım yavru kediyi.
Geçmişteki serçeleri özledim,
Esen rüzgarı , o rüzgarda hışırdayan yapraklarıyla
Ninni söyleyen ağaçları .
Susadığımda ağzımı dayayıp kana kana su içtiğim musluğu özledim
Bir de
Öptüğümde
bana tüm bu mutlulukları anımsatan
Dudaklarını …
16 Temmuz 2018 Pazartesi
Bu gece de "de ayrı" bin kez öldüm.
Ölüm ne güzel lan...
Bir kere ölüyorsun...
Toprak ol, üstüme örtsünler seni...
Bak o zaman ölmek ne güzel...
Bir kere ölüyorsun...
Toprak ol, üstüme örtsünler seni...
Bak o zaman ölmek ne güzel...
7 Temmuz 2018 Cumartesi
Kas gücünüz değil kalp gücünüz olsun!
Mezar taşın kadar ağır olsun kalbin ki...
Ağırlığıyla ezil...
Dedi şarapçı
Ve ekledi...
Umarım bir mezar taşın bile olmaz...
Ağırlığıyla ezil...
Dedi şarapçı
Ve ekledi...
Umarım bir mezar taşın bile olmaz...
23 Haziran 2018 Cumartesi
"Düş"ün Gerçeği
Benimle beraber sızıyordu,
Tüm yaşananlar ve yaşanacaklar.
Ve kapandığında gözlerim,
Sizler yoktunuz.
Sadece beynimdeydi en iyiniz ve en kötünüz.
Zihnimin çöplüğüne,
Göz kapaklarımla süpürüldünüz.
Uyanırsam;benimle döndürüldünüz.
Uyanmazsam eğer ,
Bilin ki siz de öldürüldünüz....
Tüm yaşananlar ve yaşanacaklar.
Ve kapandığında gözlerim,
Sizler yoktunuz.
Sadece beynimdeydi en iyiniz ve en kötünüz.
Zihnimin çöplüğüne,
Göz kapaklarımla süpürüldünüz.
Uyanırsam;benimle döndürüldünüz.
Uyanmazsam eğer ,
Bilin ki siz de öldürüldünüz....
Şehr-i Meyhane
Gökyüzünün mavisi gitti gözlerinle...
Bulutlar griye boyanmış...
Belki boşunaydı bunca çaba...
Belki düpedüz aldanış...
Belki bendim sana hediye,
Belki boşuna bu yakarış...
Bu gece dolaştım ardından şehr-i İstanbul'u...
Gittiğinden beri, taş sokaklar soğumuş...
Kırılma Despina abla, sana değil bu sitem...
Zoruma giden, bu zamansız yok oluş...
Caddebostanda, oltanın ucundaydım suda...
Yokluğun besbelli balıklara da koymuş...
Ah be Kader...
Balık yokken, yine rakı koymuş...
Bulutlar griye boyanmış...
Belki boşunaydı bunca çaba...
Belki düpedüz aldanış...
Belki bendim sana hediye,
Belki boşuna bu yakarış...
Bu gece dolaştım ardından şehr-i İstanbul'u...
Gittiğinden beri, taş sokaklar soğumuş...
Kırılma Despina abla, sana değil bu sitem...
Zoruma giden, bu zamansız yok oluş...
Caddebostanda, oltanın ucundaydım suda...
Yokluğun besbelli balıklara da koymuş...
Ah be Kader...
Balık yokken, yine rakı koymuş...
Neye Salça olurken Neyle Salça olacaksınız...
Testis geçtiğiniz umutlarımın
Testisleri altında
Ezileceksiniz...
... Yücel
Testisleri altında
Ezileceksiniz...
... Yücel
4 Mayıs 2018 Cuma
Pes ettim, en iyiniz gelsin alsın beni...
İçinizdeki en büyük orospu kimse, buyursun gelsin...
Bir gram dahi eksik orospuluğunu yakalarsam...
Şerefini ve namusunu kaybeden ilk orospu olur...
Bir gram dahi eksik orospuluğunu yakalarsam...
Şerefini ve namusunu kaybeden ilk orospu olur...
Kendime Lades
Seni yasaklamalıyım kendime...
Ne o öyle gece tatlısı gibi...
Kilo aldırıyorsun gülücüklerime...
Ne o öyle gece tatlısı gibi...
Kilo aldırıyorsun gülücüklerime...
3 Şubat 2018 Cumartesi
Ah bir bilsem adını ( öncesinde dedimya uzak şehrin kadını )
Çelikten yaratılmış bedenlerdi bizimkisi...
Daha sağlam yapmak için dövmüştü yaradan...
Acıydı belki ortak payda...
O yüzden serilmiştik belkide aynı rayda...
Karşılıklı serilmiş iki tren rayıydık biz...
O kadar yakın ve kavuşamayan...
İçimizdeki soğuklukla ısınıp,
Üstümüzden geçen yükle titrerdi içimiz...
Gelip geçen yükümüz bile aynıydı...
Zaten kim dayanırdı ki böyle bir aşka...
Sevda yüklü trenlerin altında bir hayat...
Diye düşündü şarapçı. Ve kahretti bu adi satırlara. Olmamalıydı bukadar basit, yazılmamalıydı böyle sıradan...
Sancısız sevginin, sezeryanlı aşkları, geliyor akla...
Deniz suyu ile giderilen susuzluklar gibi çok yavşakça...
Kalk hadi, biz değildik sıradan. Sevda yüklü trenlere hizmet ettirmiş yaradan. Ah be sevgili ulan bir gün be, sadece bir gün sen de çık raydan...
Sere serpe yatıyorum o trenin devrileceği yerde...
Dökülsün diye üstüme, bana ait olan...
Cesaret et ve geldim de...
Bu kadar cesurken sana ait olan...
Bir sigara kağıdı gibi yandı bu satırlar...
Nefes Nefes içe çekilerek...
Bana geriye kalan yine izmarit...
Ona da ben kahpeyim...
Onunla doldu tüm raylar...
Uzak şehrin kadını...
Daha sağlam yapmak için dövmüştü yaradan...
Acıydı belki ortak payda...
O yüzden serilmiştik belkide aynı rayda...
Karşılıklı serilmiş iki tren rayıydık biz...
O kadar yakın ve kavuşamayan...
İçimizdeki soğuklukla ısınıp,
Üstümüzden geçen yükle titrerdi içimiz...
Gelip geçen yükümüz bile aynıydı...
Zaten kim dayanırdı ki böyle bir aşka...
Sevda yüklü trenlerin altında bir hayat...
Diye düşündü şarapçı. Ve kahretti bu adi satırlara. Olmamalıydı bukadar basit, yazılmamalıydı böyle sıradan...
Sancısız sevginin, sezeryanlı aşkları, geliyor akla...
Deniz suyu ile giderilen susuzluklar gibi çok yavşakça...
Kalk hadi, biz değildik sıradan. Sevda yüklü trenlere hizmet ettirmiş yaradan. Ah be sevgili ulan bir gün be, sadece bir gün sen de çık raydan...
Sere serpe yatıyorum o trenin devrileceği yerde...
Dökülsün diye üstüme, bana ait olan...
Cesaret et ve geldim de...
Bu kadar cesurken sana ait olan...
Bir sigara kağıdı gibi yandı bu satırlar...
Nefes Nefes içe çekilerek...
Bana geriye kalan yine izmarit...
Ona da ben kahpeyim...
Onunla doldu tüm raylar...
Uzak şehrin kadını...
13 Ocak 2018 Cumartesi
Biliyorum bu olmadı ama, Çocuk kalbimle yazdım bak yine sana...
6 yaşında bir çocuk gibi atıyor kalbim.
6 Yaşındaki oyuncağımla ilk buluştuğum an benimkisi.
6 Kere değil, 6 6 6 kere de olsa, o his hiç azalırmı ki...
Yapamadığımız herşeyi o kadar çok özledim ki...
Her günahımda çıktı, yüzümdeki sakallar, tek tek...
Ben seni, o altı yaşımda ki sakalsız sevgide büyüttüm...
Yeniden gel gir hayatıma, gitsin bu günahlar...
Gelde hepsini sen dök tek tek...
Ne gariptir senle yaşlanamamak...
Dökülen her telde çocuklaşmak...
İkinci bahar onların olsun...
Senin adın ilkbahar...
Gel ki...
Birlikte girelim yaza...
Yanmak yakışır böyle bir aşka...
6 Yaşındaki oyuncağımla ilk buluştuğum an benimkisi.
6 Kere değil, 6 6 6 kere de olsa, o his hiç azalırmı ki...
Yapamadığımız herşeyi o kadar çok özledim ki...
Her günahımda çıktı, yüzümdeki sakallar, tek tek...
Ben seni, o altı yaşımda ki sakalsız sevgide büyüttüm...
Yeniden gel gir hayatıma, gitsin bu günahlar...
Gelde hepsini sen dök tek tek...
Ne gariptir senle yaşlanamamak...
Dökülen her telde çocuklaşmak...
İkinci bahar onların olsun...
Senin adın ilkbahar...
Gel ki...
Birlikte girelim yaza...
Yanmak yakışır böyle bir aşka...
29 Eylül 2017 Cuma
Gürültünüzle kısılıyor sesiniz...
Asiller balosunun uğultusu, salonun ışıklarıyla beraber çıkarken dışarıya, hani her şairin dem vurduğu o soğuk kaldırımda oturmuş içiyorum şarabımı. Bir tek karşı kaldırımdaki kedi farkımda. Bir kedinin gözlerine bakıp sırıtsam da biliyorum nankörlük asaletini bırakmazsın sen ona asla. Bak işte yine sonbahar. Yine en değerli hediyemi bıraktınız bana. O bomboş sokaklar ve rüzgarda uçuşan yapraklar. Üstünde oturduğum yer kürenin farkındayım hani o yüzden üşümüyorum bu taş sokaklarda. Kahkahalarınız acıtsa da kulaklarımı, göz kapaklarımı kapatınca dinliyorum size ait olmayan dünyamı. Bir yudum şarap ve kapalı göz kapakları...
Bir yutkunma süresinde siz de dahil atalarınıza sövecek kadar zamanım oluyor. Her bir yutkunuş beş yüz yıl yetiyor bana. Halbuki bazılarınızın kahpeliği ecdadından gelmiyor hani. Ne çok utanan var... Işıltılı "yalan" sevgi ve sözcüklerinizle, cehennemin parıltısı aydınlatıyor üzerinizi gece gece... Yazık ki o aydınlatmanın parıltısına kanmışsınız... Namlunun ucuna sürülen mermi gibi sevdalarınız. Çok gürültülü ama anlık. Attığınız mermilerin sizden gidişini buradan seyretmek ne acı. Yaradan o silahı neden elinize vermiş ki... Aklınız olsa sevdanızı kalbinize sıkardınız... Namlunun ucundan gökyüzünü seyretmek ne acı. Çevir de kalbini göreyim.
Ulan zerre yürek yok sizde...
Kalk Karabaş, gel tekir, bunların hepsi kahpe...
Bir yutkunma süresinde siz de dahil atalarınıza sövecek kadar zamanım oluyor. Her bir yutkunuş beş yüz yıl yetiyor bana. Halbuki bazılarınızın kahpeliği ecdadından gelmiyor hani. Ne çok utanan var... Işıltılı "yalan" sevgi ve sözcüklerinizle, cehennemin parıltısı aydınlatıyor üzerinizi gece gece... Yazık ki o aydınlatmanın parıltısına kanmışsınız... Namlunun ucuna sürülen mermi gibi sevdalarınız. Çok gürültülü ama anlık. Attığınız mermilerin sizden gidişini buradan seyretmek ne acı. Yaradan o silahı neden elinize vermiş ki... Aklınız olsa sevdanızı kalbinize sıkardınız... Namlunun ucundan gökyüzünü seyretmek ne acı. Çevir de kalbini göreyim.
Ulan zerre yürek yok sizde...
Kalk Karabaş, gel tekir, bunların hepsi kahpe...
15 Eylül 2017 Cuma
Tanımakta zorluk çekenlere...
İyi olsanız melek olduğumu anlayacaksınız...
iyiliğiniz daim olmazsa...
Azrailin de bir melek olduğunu kavrayacaksınız...
iyiliğiniz daim olmazsa...
Azrailin de bir melek olduğunu kavrayacaksınız...
8 Eylül 2017 Cuma
Giden bir dost'un daha arkasından...
Ne kuru yük gemileri gitti bu limandan...
"Sandaldan" el sallıyorsun diye üzülme...
Alışkınım ben...
Ufak bir şey daha...
Biriktirdiğim göz yaşlarımda, fazla açılma...
Yüzmeyi beceremezsin zaten sen...
"Sandaldan" el sallıyorsun diye üzülme...
Alışkınım ben...
Ufak bir şey daha...
Biriktirdiğim göz yaşlarımda, fazla açılma...
Yüzmeyi beceremezsin zaten sen...
6 Eylül 2017 Çarşamba
Balomuz var ve en güzeli benimle...
Derinin altındaki siyahlık vuruyor artık tenine...
Hadi ama biliyoruz artık ikimizde,
Karşılıklı dans ediyoruz seninle...
İşin yok mu diyorsun birde,
Saçmalama dans etmiyormusun sen de benimle...
İki ölüm meleği fırsat kolluyoruz birbirimize...
Ha sahi bulabildinmi beni öldürebilmenin bir yolunu :)
Tamam sus, elbet bulursun acele etme,
Dansımız daha bitmedi seninle...
Evrenin melodisiyle ne zaman ayrılsak dans ederken seninle...
Parmak ucundan tutup, dönüp sarılıyoruz birbirimize...
Nefesin nefesimde...
Ruhum, ruhunun üstünde...
Hadi ama yapma, koy elini omzuma...
Benimki zaten belinde...
Ne çok seyreden var bizi...
Herkesin gözü senin üstünde...
Tabi,
kimse bakamıyor benim gibi içine...
Şeytan gibi güzelsin desem...
Açık verirmiyim ki
Kendi dilimle...
Hadi ama biliyoruz artık ikimizde,
Karşılıklı dans ediyoruz seninle...
İşin yok mu diyorsun birde,
Saçmalama dans etmiyormusun sen de benimle...
İki ölüm meleği fırsat kolluyoruz birbirimize...
Ha sahi bulabildinmi beni öldürebilmenin bir yolunu :)
Tamam sus, elbet bulursun acele etme,
Dansımız daha bitmedi seninle...
Evrenin melodisiyle ne zaman ayrılsak dans ederken seninle...
Parmak ucundan tutup, dönüp sarılıyoruz birbirimize...
Nefesin nefesimde...
Ruhum, ruhunun üstünde...
Hadi ama yapma, koy elini omzuma...
Benimki zaten belinde...
Ne çok seyreden var bizi...
Herkesin gözü senin üstünde...
Tabi,
kimse bakamıyor benim gibi içine...
Açık verirmiyim ki
Kendi dilimle...
5 Eylül 2017 Salı
Hubbü'l-hırratı mine'l-îmân
Dervişanız hak dost deriz
Çöplükteki en asil, en umursamaz kediydim...
Sen kuyruğuma bağlanmış, tenekeye taktın...
Benim suçum değildi...
Sen onu, ruhuma kattın...
Ya Hâk...
Elline ne boyalar vermişler...
Sen beni, siyaha attın...
O da yetmezmiş gibi...
Adımı, Kara taktın...
Dost...
Okşamasaydın keşke...
Ruhumu, mırıldatmasaydın...
Başımdaki mühürü...
Kırıp atmasaydın...
Allah YâR...
Bilinen ve bilinmeyen tüm evrenlerin Kraliçesi...
Af buyurun efendim...
Askeriz biz, yine nefer...
Var sen sevme, bize Allah yeter...
Çöplükteki en asil, en umursamaz kediydim...
Sen kuyruğuma bağlanmış, tenekeye taktın...
Benim suçum değildi...
Sen onu, ruhuma kattın...
Ya Hâk...
Elline ne boyalar vermişler...
Sen beni, siyaha attın...
O da yetmezmiş gibi...
Adımı, Kara taktın...
Dost...
Okşamasaydın keşke...
Ruhumu, mırıldatmasaydın...
Başımdaki mühürü...
Kırıp atmasaydın...
Allah YâR...
Bilinen ve bilinmeyen tüm evrenlerin Kraliçesi...
Af buyurun efendim...
Askeriz biz, yine nefer...
Var sen sevme, bize Allah yeter...
3 Eylül 2017 Pazar
Siyah inci
Küçük bedenim onca kalabalığı yararak yavaşça yaklaştı atlı karıncaya.
Rengarek ışıkları vardı. Ayakkabımın yırtığı bile sevimli gözüküyordu o çümbüşte.
Herkes bakıyordu, ben görüyordum.
Çok güzeldin... Melodin vardı ilk defa yakından duyduğum... Siyah inci tam karşımda duruyor, nabzım, gazozuna maç yapmış gibi hızlı atıyordu.
Renkler içinde dostumdu kırmızı ve senden yansıyıp bana gülümsüyordu. Çekiştirip arka tarafa doğru atsalar da bu minnak bacakları, gider miyim hiç; ne münasebet, ışık nereye ben oraya. Diyordum kendime ve derken o müzik Nejat alp - senin olmaya geldim... Bir marşım vardı artık sana doğru yürürken...
Tüm gazoz kapaklarım cebimde sana doğru geliyordum. Aşkın pembesi pamuk şekerleri bile dikkatimi dağıtmıyor gazoz kapaklarının arasından senin için aldığım tek jetonu sıkı sıkı avucum terlemesi pahasına tutuyordum.
Zaman dünden sonra yarından önceydi artık benim için. Sanırım vakit o vakitti.
Kader denen bekçiye jetonumu gösterdim ve o bakıp da görmeyen kalabalıkta siyah incime kavuştum.
Atlı karıncaya jetonu attım ve müzik başladı.
Hadi bakalım süre kaç dakika...
Belki de üstünde büyürdüm...
Ya da dokunmadan süre biterdi..
Hadi be Kader amca yap bir güzellik...
Rengarek ışıkları vardı. Ayakkabımın yırtığı bile sevimli gözüküyordu o çümbüşte.
Herkes bakıyordu, ben görüyordum.
Çok güzeldin... Melodin vardı ilk defa yakından duyduğum... Siyah inci tam karşımda duruyor, nabzım, gazozuna maç yapmış gibi hızlı atıyordu.
Renkler içinde dostumdu kırmızı ve senden yansıyıp bana gülümsüyordu. Çekiştirip arka tarafa doğru atsalar da bu minnak bacakları, gider miyim hiç; ne münasebet, ışık nereye ben oraya. Diyordum kendime ve derken o müzik Nejat alp - senin olmaya geldim... Bir marşım vardı artık sana doğru yürürken...
Tüm gazoz kapaklarım cebimde sana doğru geliyordum. Aşkın pembesi pamuk şekerleri bile dikkatimi dağıtmıyor gazoz kapaklarının arasından senin için aldığım tek jetonu sıkı sıkı avucum terlemesi pahasına tutuyordum.
Zaman dünden sonra yarından önceydi artık benim için. Sanırım vakit o vakitti.
Kader denen bekçiye jetonumu gösterdim ve o bakıp da görmeyen kalabalıkta siyah incime kavuştum.
Atlı karıncaya jetonu attım ve müzik başladı.
Hadi bakalım süre kaç dakika...
Belki de üstünde büyürdüm...
Ya da dokunmadan süre biterdi..
Hadi be Kader amca yap bir güzellik...
11 Ağustos 2017 Cuma
13 Nisan 2017 Perşembe
Bak yine sarhoşum, yine çarpıştı yıldızlar...
Bir çayır olsa
Otları, bele kadar
Yatsak orada
Gece, yıldızlara baksak seninle
Dünya dursada, uzay donse...
Gülsen yine, yanakların yerçekimine karşı koysa...
Gözlerin ufalsa yine...
Yine kiskandirsa en parlak yıldızları da
Utansa nebula bulutları, saklansa...
Kabarsa yine elmaciklarinin üzeri...
Belirse yine yüzündeki mezarım...
Hani o gamzen varya
Beni oraya gömsünler meleğim...
Kimsenin, bana sarılınca omzumdan arkaya bakan yüzünden emin değilim de
Senin, o omzumdan bakınca, gözlerini kapayıp ruhuma sırıtıp, fisildamana bayılıyorum.
Hissettiğim kokunu bir parfüm şişesine koyabilselerdi...
İçinde, dünyanında bulunduğu, samanyolu galaksisi dahil tüm galaksileri verirdim...
Saçmaladığımı düşünenlere, şarapcıdan bir not.
O şişe benim şarabım,
Sizin küçük, benim büyük dünyam.
Ben hayali ile sarhoşum...
Zerre damlasına, gezegenleri yoğurur,
Güneşleri kızartırım.
Otları, bele kadar
Yatsak orada
Gece, yıldızlara baksak seninle
Dünya dursada, uzay donse...
Gülsen yine, yanakların yerçekimine karşı koysa...
Gözlerin ufalsa yine...
Yine kiskandirsa en parlak yıldızları da
Utansa nebula bulutları, saklansa...
Kabarsa yine elmaciklarinin üzeri...
Belirse yine yüzündeki mezarım...
Hani o gamzen varya
Beni oraya gömsünler meleğim...
Kimsenin, bana sarılınca omzumdan arkaya bakan yüzünden emin değilim de
Senin, o omzumdan bakınca, gözlerini kapayıp ruhuma sırıtıp, fisildamana bayılıyorum.
Hissettiğim kokunu bir parfüm şişesine koyabilselerdi...
İçinde, dünyanında bulunduğu, samanyolu galaksisi dahil tüm galaksileri verirdim...
Saçmaladığımı düşünenlere, şarapcıdan bir not.
O şişe benim şarabım,
Sizin küçük, benim büyük dünyam.
Ben hayali ile sarhoşum...
Zerre damlasına, gezegenleri yoğurur,
Güneşleri kızartırım.
4 Nisan 2017 Salı
( Ay'ın iki yüzü )
Büyük Dünyanızdan ayrılıp bu gece o kocaman yürekli Ay'a bakıyorum.
Çok güzel... Kesinlikle çok ama çok güzel...
Evren'de bukadar yakın olup, iki yüzlülüğünü göremeyeceğiniz nadir yaradılmışlardan...
Bu güzellikle geçen 4,5 milyar yıl... Ve yakın, "parlak" ve muhteşem.
Nedendir bilinmez çok yakın hissediyorum kendime. O da sadık bir asker gibi.
Kocaman dünyanızın askeri.
İnsanoğlu, Ay'ın asla diğer yüzünü göremedi kendi dünyasından.
O da asla sırtını dönmedi.
Sırf buna bile kadeh kaldırılır.
Dikkat ettimde, güldüğün kadar gülüyor, ışığın kadar parlıyor, belki de sevdiğin kadar seviyordur.
Belki de bir süvari bir süvariyi sevmeli.
Yakın ve ulaşılmaz... Ben gibi...Bendeki sen gibi...
Hemen hemen her akşam görebilirsin! Ama ulaşılmaz...
384.000 km uzak
Ama sihir gibi
Sanırım dokunmadan sevmek gerek...
Hadi ama saçmalamıyorum, siz değilmisiniz en sevdiklerinize ay yüzlü diyen ?
Ben o yüzdeki ay'ı seviyorum.
Bu arada ufak bir sır...
Her akşam bulutların arkasına gizlensede,
Onu görmek için, her akşam bulutların üstünde geziyorum.
Birde böyle yapıyor işte... sarhoş ettiriyor.
Boş boğazlılık yapmayacağım daha fazla...
Biliyorum şuan o da bana bakıyor.
Ve dediki tüm masumiyetiyle,
Ay gitsinki güneş doğsun...
Zerafete bakarmısınız. Ona hergün sırtımızı dönüp güneşe kavuşuyoruz ve o...
Benim gibi milyarlarca yıldır bekliyor.
Bir kez dahi sırtını dönmeden. Sahi ya siz hiç Ay'ın öteki yüzünü gördünüzmü ?
Bazen güneşe kavuşmak için karanlıkta bırakırız sevdiklerimizi...
Düzeltiyorum "Bizi sevenleri"
Güneş gitsinki Ay'ı göreyim.
Sizin güneşiniz benim karanlığımda Ay taşı bile etmez.
Çok güzel... Kesinlikle çok ama çok güzel...
Evren'de bukadar yakın olup, iki yüzlülüğünü göremeyeceğiniz nadir yaradılmışlardan...
Bu güzellikle geçen 4,5 milyar yıl... Ve yakın, "parlak" ve muhteşem.
Nedendir bilinmez çok yakın hissediyorum kendime. O da sadık bir asker gibi.
Kocaman dünyanızın askeri.
İnsanoğlu, Ay'ın asla diğer yüzünü göremedi kendi dünyasından.
O da asla sırtını dönmedi.
Sırf buna bile kadeh kaldırılır.
Dikkat ettimde, güldüğün kadar gülüyor, ışığın kadar parlıyor, belki de sevdiğin kadar seviyordur.
Belki de bir süvari bir süvariyi sevmeli.
Yakın ve ulaşılmaz... Ben gibi...Bendeki sen gibi...
Hemen hemen her akşam görebilirsin! Ama ulaşılmaz...
384.000 km uzak
Ama sihir gibi
Sanırım dokunmadan sevmek gerek...
Hadi ama saçmalamıyorum, siz değilmisiniz en sevdiklerinize ay yüzlü diyen ?
Ben o yüzdeki ay'ı seviyorum.
Bu arada ufak bir sır...
Her akşam bulutların arkasına gizlensede,
Onu görmek için, her akşam bulutların üstünde geziyorum.
Birde böyle yapıyor işte... sarhoş ettiriyor.
Boş boğazlılık yapmayacağım daha fazla...
Biliyorum şuan o da bana bakıyor.
Ve dediki tüm masumiyetiyle,
Ay gitsinki güneş doğsun...
Zerafete bakarmısınız. Ona hergün sırtımızı dönüp güneşe kavuşuyoruz ve o...
Benim gibi milyarlarca yıldır bekliyor.
Bir kez dahi sırtını dönmeden. Sahi ya siz hiç Ay'ın öteki yüzünü gördünüzmü ?
Bazen güneşe kavuşmak için karanlıkta bırakırız sevdiklerimizi...
Düzeltiyorum "Bizi sevenleri"
Güneş gitsinki Ay'ı göreyim.
Sizin güneşiniz benim karanlığımda Ay taşı bile etmez.
6 Mart 2017 Pazartesi
İki parmağımın arasındaki zerre...
İçimdeki sevgiyi anlatırken gezegenleri galaksileri aşıyorum hep.
Sığamıyorum evet...
Hissiyatı. kim anlatabilmişki hissettiği gibi..
O yüzden gidiyorum galaksiler ötesine...
Bulunan yazı ile, yaratılıştan var olan hissi kim anlattığını sanıyorsa aldanıyordur.
Hiç kimse kelimelerin güzelliğine aldanıp, varoluşun güzelliğini okuyup anladığını sanmasın.
İşte benim galaksilerim de bazen...
Kimselerin görmediği, ormanın derinliklerinde bir çiçeğin, ufacık yaprağındaki sabah çiği gibi berrak ve temiz, ufaklığı kadar kocaman ve masum.
Yazık ki Renk körüsünüz...
Duymuyorsunuzda belli frekanslar harici...
Hep aynı şeyleri tatmış, yemeği kurduğunuz sofralarda yemişsiniz...
Hissetmeden dokunmuşsunuz...
Ümide sarılıp, ölümle korkmuşsunuz...
Bütün bir insanlık mikron çapında bir delikten bakmışsınız...
Yargılıyorsunuz birde, İçinizdeki sinirle...
En yaşlınızın sinir gücü ne ki ?
Uyuduğunuz zamanları insan olarak sayıyorum. Siz uyurken yakınız sanırım sizinle...
Ukalanın dönüşü...
Ve sevgili bu sana değildi... Cephe gerisinde kal, savaşım değil seninle...
Sığamıyorum evet...
Hissiyatı. kim anlatabilmişki hissettiği gibi..
O yüzden gidiyorum galaksiler ötesine...
Bulunan yazı ile, yaratılıştan var olan hissi kim anlattığını sanıyorsa aldanıyordur.
Hiç kimse kelimelerin güzelliğine aldanıp, varoluşun güzelliğini okuyup anladığını sanmasın.
İşte benim galaksilerim de bazen...
Kimselerin görmediği, ormanın derinliklerinde bir çiçeğin, ufacık yaprağındaki sabah çiği gibi berrak ve temiz, ufaklığı kadar kocaman ve masum.
Yazık ki Renk körüsünüz...
Duymuyorsunuzda belli frekanslar harici...
Hep aynı şeyleri tatmış, yemeği kurduğunuz sofralarda yemişsiniz...
Hissetmeden dokunmuşsunuz...
Ümide sarılıp, ölümle korkmuşsunuz...
Bütün bir insanlık mikron çapında bir delikten bakmışsınız...
Yargılıyorsunuz birde, İçinizdeki sinirle...
En yaşlınızın sinir gücü ne ki ?
Uyuduğunuz zamanları insan olarak sayıyorum. Siz uyurken yakınız sanırım sizinle...
Ukalanın dönüşü...
Ve sevgili bu sana değildi... Cephe gerisinde kal, savaşım değil seninle...
1 Mart 2017 Çarşamba
“ve ayağı değdi taşa”
Kaçtım uzağa,
Kafi uzağa
Memleketin kör bir ucuna
Rakıya özlemdeyim
Meyhane kokusu burnumda
Ve burnumun direği sızlar, pınardan iki damla sızar uzakta
Sevdiğin her şeyden herkesten uzakta olmayı bilirsin belki
Ama her lanet günün gecesinde sabaha, yeni seveceğin/ tutunacağın bir pencere, bir kapı, bir ev, bir insan arayarak uyanmayı dilemeyi bildiğini sanmam
Zira bilsen hala nefes alıyor olmazdın çünkü
Aylar oldu, burada bana ait hiç birşey yok hala
Eşyalı tuttum evi, çamaşır makinesi, buzdolabı, koltuk bile “onlar”ın
Bir kadeh şarabı koklayabilmek için kilometrelerce yol gidip “süper” market raflarına sarılıyorum
Şişelerin sesi duyulmasın diye küçük prensli bez çantama koyuyor eve koşuyorum
“onlar”a ait genişçe su bardağına yavaşça döküyorum şarabı
İstanbuldaki gibi kokmuyor
Yine de umutla tadını deniyorum, bir yudum alıyorum
Şarap değil ki bu diyorum
Şişeye bakıyorum, en sevdiğimden halbuki, Yakut
Oturup ağlıyorum
Aradığımdan, özlediğimden öyle uzak ki tadı…
Uzaktayım, ama kafi uzakta değilim anlaşılan
Acıdan uzak olmayı beceremiyorum zira
Sabah 8 akşam 8 işteyim,koşuyorum hep, yazarken bile koşturuyorum
Kafi uzakta değilim bari kafi yorulayım diye
Yorulayım da sızayım diye
Eve koşuyorum, ama 350 metrelik yol karanlık, sokak lambaları sarı sarı öyle güzel aydınlatıyor ki iki katlı eski evleri, daracık sokakları
Bakıyorum ki hiç yorulmamışım, kayıtta hala zihnim
Tutunacak bir güzellik aramakta usum
Televizyona koşuyorum, dizi falan, aklım şaşsın da sussun diye
Sesleri duymuyorum zaten ya, arka arkaya görüntüler geçiyor, hepsi memleketimden, aptal siyah camda görünen her sokağı biliyorum ki ben, o her sokağa aşığım da
Aşk acıtır ya, böylesi yakıyor da…
Uzaktayım evet, ama kafi değil belli ki
Zira özlüyorum ben de hala…
Ama umut kapılarının kollarına uzanıyorum kapatayım diye her günün gecesinde uyumadan hemen önce
Tutuyorum kolu, ne kadar zaman geçiyor bilmiyorum, bakıyorum elim kıpkırmızı, sıkmışım sarılırcasına
Ama büküp kapatmaya gücüm yetmiyor
Umudun kapılarını aralık bırakıp dönüp yatıyorum
Kim bilir belki…
Kim bilir ne zaman….
19.02.2017
Yazan: 0q0qg4qf9
9 Aralık 2016 Cuma
Mezarlığımda
Ve dediğini yaptım...
Kalemi yavaşça yere bıraktım...
Ellerimde havadaydı...
Ama sen üç el 3. kez ateş ettin...
Ölen bendim sana göre..
Ama daha önce söylediğim gibi..
Bastığın toprağı kelimelerden, cümlelerden olan
Dünyamda mezar kazdırdın, kendin için bana
Gün görmememiş kelimeleri ve cümleleri çıkarttın sen bana
Şimdi seni o mezara gömüp, o kelimeleri ve cümleleri üstüne atıyorum...
Rahat uyu intihar edenler rahat uyurmuş...
Dua et düşlerine gelmeyeyim...
Nazdarovya (artık) uzak şehrin kadını...
ekhXl9ızkao3eğjB0g
Kalemi yavaşça yere bıraktım...
Ellerimde havadaydı...
Ama sen üç el 3. kez ateş ettin...
Ölen bendim sana göre..
Ama daha önce söylediğim gibi..
Bastığın toprağı kelimelerden, cümlelerden olan
Dünyamda mezar kazdırdın, kendin için bana
Gün görmememiş kelimeleri ve cümleleri çıkarttın sen bana
Şimdi seni o mezara gömüp, o kelimeleri ve cümleleri üstüne atıyorum...
Rahat uyu intihar edenler rahat uyurmuş...
Dua et düşlerine gelmeyeyim...
Nazdarovya (artık) uzak şehrin kadını...
ekhXl9ızkao3eğjB0g
4 Ekim 2016 Salı
Sayılı zamana sığar mı sevdalar ?
Ben yokluğunda seninle sevişiyorken,
varlığınla beni kontrol etmen ne münasebet!
Bilseydin, sensizken yaşadığım, sana olan aşkımı,
"Yokluğunu kıskanırdın"
Boşa harcadığın yılları biriktirdim ben,
Ceplerimde küçüklük anıların,
Mesela ayakkabılar yaptım yalan sevdalarından,
Onları giyiyorum!
Gülüşlerin de var elbet bende, asla tatmadığın.
Sana ait tüm zamanlar, bana bahşedilmiş.
Bir gecelik rüyadasın...
Bebekken başlattık rüyanı, az kaldı uyanacaksın.
En çok sevdiklerin örtecek üstünü
En kıymetlilerin...
Yaşlanıp öldüğünü sanacak, onlara kızmayacaksın...
Zamanın ötesinde sadece bir rüyadasın.
varlığınla beni kontrol etmen ne münasebet!
Bilseydin, sensizken yaşadığım, sana olan aşkımı,
"Yokluğunu kıskanırdın"
Boşa harcadığın yılları biriktirdim ben,
Ceplerimde küçüklük anıların,
Mesela ayakkabılar yaptım yalan sevdalarından,
Onları giyiyorum!
Gülüşlerin de var elbet bende, asla tatmadığın.
Sana ait tüm zamanlar, bana bahşedilmiş.
Bir gecelik rüyadasın...
Bebekken başlattık rüyanı, az kaldı uyanacaksın.
En çok sevdiklerin örtecek üstünü
En kıymetlilerin...
Yaşlanıp öldüğünü sanacak, onlara kızmayacaksın...
Zamanın ötesinde sadece bir rüyadasın.
2 Haziran 2016 Perşembe
Göz pınarlarından okyanusuma...
Kadehlere gömülebilirsin artık...
Bekleme...
Gözünden akacak her yaşa binlerce şükürki,
O anlar bana en yakın olacağın zamanlar olacak...
Göz yaşlarına ortak olduk artık.
Ne zaman gözünden aksa bir damla, bilki mayasında ben olacağım.
Mayaladığın şeyi sunacağım sana.
Kızma hemen öyle, okuduysan eskileri...
Hatırlarsanki demiştim ben sana "çok sevdiğin o tuzlu okyanusu yaptım ben o göz yaşlarımdan sana" deniz kızı...
Yüz istediğin yere...
Nede olsa okyanus yaptırdın bana...
Bekleme...
Gözünden akacak her yaşa binlerce şükürki,
O anlar bana en yakın olacağın zamanlar olacak...
Göz yaşlarına ortak olduk artık.
Ne zaman gözünden aksa bir damla, bilki mayasında ben olacağım.
Mayaladığın şeyi sunacağım sana.
Kızma hemen öyle, okuduysan eskileri...
Hatırlarsanki demiştim ben sana "çok sevdiğin o tuzlu okyanusu yaptım ben o göz yaşlarımdan sana" deniz kızı...
Yüz istediğin yere...
Nede olsa okyanus yaptırdın bana...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)