9 Haziran 2021 Çarşamba

Kayıp Mezar...

Okyanusun ortasında bezmiş bir halde yatarken, sandaldan sarkan elimle ilerliyordum, tuzlu mavi suları avuçlayarak. Ve ben yine sırıtıyordum ölümsüzlüğüme kızgın güneşin altında. Kısık göz kapaklarımla, kirpiklerim geçmişken iç içe, gökyüzünün mavisinde parlayan güneş ışığı, yağmur ormanlarındaki ağaç yaprakları arasından süzülmeye çalışır gibi ara ara vuruyordu gözlerime.

Tanrıyla seni konuşuyordum!

Sana anlatamadıklarımı! Sen hangi dört duvar arasında ve gecelerdeyken ben bitmek bilmeyen bir okyanusun ortasına ve hep kızgın güneşle berber uzun gündüzlerde, gece karanlığında parlayan gözlerini hayal ediyordum. Tabiki sevgili, yine sırıtıyordum. Bitmek bilmeyen cennet görünümlü cehennemlerimde avuç avuç ilerliyordum... Her yanım uçsuz bucaksız mavi iken ben bu seferde seninle o dört duvarı hayal ediyordum. Beynimin içindeki senden başka hiçbir yaşam belirtisi olmayan sonsuz derin sularda, her yönün sana çıkacağına inanarak avuç avuç ilerliyordum.

Yaşlanan sandaldan anlıyordum zamanın ilerlediğini.

En uzun bestenin senfonisi çalmaya devam ediyordu tüm çoşkusuyla. Peşi sıra gelen melodiler besliyordu bedenimi ve her geçen an başka bir tat alıyordu ruhum. Sana bestelenmiş o kadar güzel bir şölendi ki bu, daha tekrar eden notaya denk gelmemiştim. O zaman bir kez daha anladım...

Sana olan gülücüklerin bir şeyin tekrarı olmadığını...

Sandala çarpan her dalganın kaynağıydı bu melodiler... Bu kadar güzel melodiyi, senden başka hiçbir canlı duymamalıydı diye belkide o koskoca okyanusta yoktu balıklar. Sana bestelenmiş notalar arasında yüzdürüyordum kayığımı... Ah ne kadar acı böyle muhteşem bir melodinin tek notasına bile dayanamayacak canlılar...

Peki ya ben ? Ben nasıl dayanıyordum...

Muhteşem güzelliğine ve sana ait bunca şeye ve en önemlisi bana, ben nasıl dayanıyordum... Tüm bunlar yine tek nefeslik saniyede gerçekleşiyor ve binlerce yıl yine geçiyordu... Yine aynı şey tekrar ediyor ve zamanla oynuyordum. Elinde beni oyuncak olarak tutan zamanı görmeden hemde...
Yokluğundaki gürültüyle birden irkildim yattığım sandaldan. Gri bir gökyüzüne uyandım, kulakları sağır eden bir sesle...


Ne kadar daha devam edeceksin diye Tanrı seslendi birden... Yine sırıtarak ve mırıldanarak söyledim; öldürene kadar diye...

Ölüsün zaten dedi...

Ve

Ozaman anlamıştım, ölümsüzlükle öldürülmüştüm...

Hiç ölmeyecek bir ölü seviyordu seni.
Peki bulabilecekmiydim senin dünyandaki mezarımı? Ya da varmıydı senin dünyanda bana yer?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder