29 Eylül 2017 Cuma

Gürültünüzle kısılıyor sesiniz...

Asiller balosunun uğultusu, salonun ışıklarıyla beraber çıkarken dışarıya, hani her şairin dem vurduğu o soğuk kaldırımda oturmuş içiyorum şarabımı. Bir tek karşı kaldırımdaki kedi farkımda. Bir kedinin gözlerine bakıp sırıtsam da biliyorum nankörlük asaletini bırakmazsın sen ona asla. Bak işte yine sonbahar. Yine en değerli hediyemi bıraktınız bana. O bomboş sokaklar ve rüzgarda uçuşan yapraklar. Üstünde oturduğum yer kürenin farkındayım hani o yüzden üşümüyorum bu taş sokaklarda. Kahkahalarınız acıtsa da kulaklarımı, göz kapaklarımı kapatınca dinliyorum size ait olmayan dünyamı. Bir yudum şarap ve kapalı göz kapakları...
Bir yutkunma süresinde siz de dahil atalarınıza sövecek kadar zamanım oluyor. Her bir yutkunuş beş yüz yıl yetiyor bana. Halbuki bazılarınızın kahpeliği ecdadından gelmiyor hani. Ne çok utanan var... Işıltılı "yalan" sevgi ve sözcüklerinizle, cehennemin parıltısı aydınlatıyor üzerinizi gece gece... Yazık ki o aydınlatmanın parıltısına kanmışsınız... Namlunun ucuna sürülen mermi gibi sevdalarınız. Çok gürültülü ama anlık. Attığınız mermilerin sizden gidişini buradan seyretmek ne acı. Yaradan o silahı neden elinize vermiş ki... Aklınız olsa sevdanızı kalbinize sıkardınız... Namlunun ucundan gökyüzünü seyretmek ne acı. Çevir de kalbini göreyim.
Ulan zerre yürek yok sizde...
Kalk Karabaş, gel tekir, bunların hepsi kahpe...

15 Eylül 2017 Cuma

Tanımakta zorluk çekenlere...

İyi olsanız melek olduğumu anlayacaksınız...
iyiliğiniz daim olmazsa...
Azrailin de bir melek olduğunu kavrayacaksınız...

8 Eylül 2017 Cuma

Giden bir dost'un daha arkasından...

Ne kuru yük gemileri gitti bu limandan...
"Sandaldan" el sallıyorsun diye üzülme...
Alışkınım ben...

Ufak bir şey daha...
Biriktirdiğim göz yaşlarımda, fazla açılma...
Yüzmeyi beceremezsin zaten sen...

6 Eylül 2017 Çarşamba

Balomuz var ve en güzeli benimle...

Derinin altındaki siyahlık vuruyor artık tenine...
Hadi ama biliyoruz artık ikimizde,
Karşılıklı dans ediyoruz seninle...
İşin yok mu diyorsun birde,
Saçmalama dans etmiyormusun sen de benimle...
İki ölüm meleği fırsat kolluyoruz birbirimize...

Ha sahi bulabildinmi beni öldürebilmenin bir yolunu :)
Tamam sus, elbet bulursun acele etme,
Dansımız daha bitmedi seninle...
Evrenin melodisiyle ne zaman ayrılsak dans ederken seninle...
Parmak ucundan tutup, dönüp sarılıyoruz birbirimize...

Nefesin nefesimde...
Ruhum, ruhunun üstünde...

Hadi ama yapma, koy elini omzuma...
Benimki zaten belinde...
Ne çok seyreden var bizi...
Herkesin gözü senin üstünde...

Tabi,
kimse bakamıyor benim gibi içine...
Şeytan gibi güzelsin desem...
Açık verirmiyim ki
Kendi dilimle...



5 Eylül 2017 Salı

Hubbü'l-hırratı mine'l-îmân

Dervişanız hak dost deriz

Çöplükteki en asil, en umursamaz kediydim...
Sen kuyruğuma bağlanmış, tenekeye taktın...
Benim suçum değildi...
Sen onu, ruhuma kattın...

Ya Hâk...

Elline ne boyalar vermişler...
Sen beni, siyaha attın...
O da yetmezmiş gibi...
Adımı, Kara taktın...

Dost...

Okşamasaydın keşke...
Ruhumu, mırıldatmasaydın...
Başımdaki mühürü...
Kırıp atmasaydın...

Allah YâR...

Bilinen ve bilinmeyen tüm evrenlerin Kraliçesi...
Af buyurun efendim...
Askeriz biz, yine nefer...
Var sen sevme, bize Allah yeter...



3 Eylül 2017 Pazar

Siyah inci

Küçük bedenim onca kalabalığı yararak yavaşça yaklaştı atlı karıncaya.
Rengarek ışıkları vardı. Ayakkabımın yırtığı bile sevimli gözüküyordu o çümbüşte.
Herkes bakıyordu, ben görüyordum.
Çok güzeldin... Melodin vardı ilk defa yakından duyduğum... Siyah inci tam karşımda duruyor, nabzım, gazozuna maç yapmış gibi hızlı atıyordu.
Renkler içinde dostumdu kırmızı ve senden yansıyıp bana gülümsüyordu. Çekiştirip arka tarafa doğru atsalar da bu minnak bacakları, gider miyim hiç; ne münasebet, ışık nereye ben oraya. Diyordum kendime ve derken o müzik Nejat alp - senin olmaya geldim... Bir marşım vardı artık sana doğru yürürken...
Tüm gazoz kapaklarım cebimde sana doğru geliyordum. Aşkın pembesi pamuk şekerleri bile dikkatimi dağıtmıyor gazoz kapaklarının arasından senin için aldığım tek jetonu sıkı sıkı avucum terlemesi pahasına tutuyordum.
Zaman dünden sonra yarından önceydi artık benim için. Sanırım vakit o vakitti.
Kader denen bekçiye jetonumu gösterdim ve o bakıp da görmeyen kalabalıkta siyah incime kavuştum.
Atlı karıncaya jetonu attım ve müzik başladı.
Hadi bakalım süre kaç dakika...
Belki de üstünde büyürdüm...
Ya da dokunmadan süre biterdi..
Hadi be Kader amca yap bir güzellik...

11 Ağustos 2017 Cuma

Tebessüm ettiren varlıklar

Zekasıyla vezirlik yapanı, piyonumla yemeye bayılıyorum!

13 Nisan 2017 Perşembe

Bak yine sarhoşum, yine çarpıştı yıldızlar...

Bir çayır olsa
Otları, bele kadar
Yatsak orada
Gece, yıldızlara baksak seninle
Dünya dursada, uzay donse...

Gülsen yine, yanakların yerçekimine karşı koysa...
Gözlerin ufalsa yine...
Yine kiskandirsa en parlak yıldızları da
Utansa nebula bulutları, saklansa...
Kabarsa yine elmaciklarinin üzeri...
Belirse yine yüzündeki mezarım...

Hani o gamzen varya
Beni oraya gömsünler meleğim...

Kimsenin, bana sarılınca omzumdan arkaya bakan yüzünden emin değilim de
Senin, o omzumdan bakınca, gözlerini kapayıp ruhuma sırıtıp, fisildamana bayılıyorum.

Hissettiğim kokunu bir parfüm şişesine koyabilselerdi...
İçinde, dünyanında bulunduğu, samanyolu galaksisi dahil tüm galaksileri verirdim...

Saçmaladığımı düşünenlere, şarapcıdan bir not.
O şişe benim şarabım,
Sizin küçük, benim büyük dünyam.
Ben hayali ile sarhoşum...
Zerre damlasına, gezegenleri yoğurur,
Güneşleri kızartırım.

4 Nisan 2017 Salı

( Ay'ın iki yüzü )

Büyük Dünyanızdan ayrılıp bu gece o kocaman yürekli Ay'a bakıyorum.
Çok güzel... Kesinlikle çok ama çok güzel...
Evren'de bukadar yakın olup, iki yüzlülüğünü göremeyeceğiniz nadir yaradılmışlardan...
Bu güzellikle geçen 4,5 milyar yıl... Ve yakın, "parlak" ve muhteşem.
Nedendir bilinmez çok yakın hissediyorum kendime. O da sadık bir asker gibi.
Kocaman dünyanızın askeri.
İnsanoğlu, Ay'ın asla diğer yüzünü göremedi kendi dünyasından.
O da asla sırtını dönmedi.

Sırf buna bile kadeh kaldırılır.

Dikkat ettimde, güldüğün kadar gülüyor, ışığın kadar parlıyor, belki de sevdiğin kadar seviyordur.
Belki de bir süvari bir süvariyi sevmeli.
Yakın ve ulaşılmaz... Ben gibi...Bendeki sen gibi...
Hemen hemen her akşam görebilirsin! Ama ulaşılmaz...
384.000 km uzak
Ama sihir gibi
Sanırım dokunmadan sevmek gerek...
Hadi ama saçmalamıyorum, siz değilmisiniz en sevdiklerinize ay yüzlü diyen ?
Ben o yüzdeki ay'ı seviyorum.
Bu arada ufak bir sır...
Her akşam bulutların arkasına gizlensede,
Onu görmek için, her akşam bulutların üstünde geziyorum.
Birde böyle yapıyor işte... sarhoş ettiriyor.
Boş boğazlılık yapmayacağım daha fazla...
Biliyorum şuan o da bana bakıyor.

Ve dediki tüm masumiyetiyle,
Ay gitsinki güneş doğsun...
Zerafete bakarmısınız. Ona hergün sırtımızı dönüp güneşe kavuşuyoruz ve o...
Benim gibi milyarlarca yıldır bekliyor.
Bir kez dahi sırtını dönmeden. Sahi ya siz hiç Ay'ın öteki yüzünü gördünüzmü ?
Bazen güneşe kavuşmak için karanlıkta bırakırız sevdiklerimizi...
Düzeltiyorum "Bizi sevenleri"
Güneş gitsinki Ay'ı göreyim.
Sizin güneşiniz benim karanlığımda Ay taşı bile etmez.



6 Mart 2017 Pazartesi

İki parmağımın arasındaki zerre...

İçimdeki sevgiyi anlatırken gezegenleri galaksileri aşıyorum hep.
Sığamıyorum evet...
Hissiyatı. kim anlatabilmişki hissettiği gibi..
O yüzden gidiyorum galaksiler ötesine...
Bulunan yazı ile, yaratılıştan var olan hissi kim anlattığını sanıyorsa aldanıyordur.
Hiç kimse kelimelerin güzelliğine aldanıp, varoluşun güzelliğini okuyup anladığını sanmasın.
İşte benim galaksilerim de bazen...
Kimselerin görmediği, ormanın derinliklerinde bir çiçeğin, ufacık yaprağındaki sabah çiği gibi berrak ve temiz, ufaklığı kadar kocaman ve masum.

Yazık ki Renk körüsünüz...
Duymuyorsunuzda belli frekanslar harici...
Hep aynı şeyleri tatmış, yemeği kurduğunuz sofralarda yemişsiniz...
Hissetmeden dokunmuşsunuz...
Ümide sarılıp, ölümle korkmuşsunuz...
Bütün bir insanlık mikron çapında bir delikten bakmışsınız...
Yargılıyorsunuz birde, İçinizdeki sinirle...
En yaşlınızın sinir gücü ne ki ?
Uyuduğunuz zamanları insan olarak sayıyorum. Siz uyurken yakınız sanırım sizinle...

Ukalanın dönüşü...
Ve sevgili bu sana değildi... Cephe gerisinde kal, savaşım değil seninle...

1 Mart 2017 Çarşamba

“ve ayağı değdi taşa”


Kaçtım uzağa,
Kafi uzağa
Memleketin kör bir ucuna
Rakıya özlemdeyim
Meyhane kokusu burnumda
Ve burnumun direği sızlar, pınardan iki damla sızar uzakta
Sevdiğin her şeyden herkesten uzakta olmayı bilirsin belki
Ama her lanet günün gecesinde sabaha, yeni seveceğin/ tutunacağın bir pencere, bir kapı, bir ev, bir insan arayarak uyanmayı dilemeyi bildiğini sanmam
Zira bilsen hala nefes alıyor olmazdın çünkü

Aylar oldu, burada bana ait hiç birşey yok hala
Eşyalı tuttum evi, çamaşır makinesi, buzdolabı, koltuk bile “onlar”ın
Bir kadeh şarabı koklayabilmek için kilometrelerce yol gidip “süper” market raflarına sarılıyorum
Şişelerin sesi duyulmasın diye küçük prensli bez çantama koyuyor eve koşuyorum
“onlar”a ait genişçe su bardağına yavaşça döküyorum şarabı
İstanbuldaki gibi kokmuyor
Yine de umutla tadını deniyorum, bir yudum alıyorum
Şarap değil ki bu diyorum
Şişeye bakıyorum, en sevdiğimden halbuki, Yakut
Oturup ağlıyorum
Aradığımdan, özlediğimden öyle uzak ki tadı…

Uzaktayım, ama kafi uzakta değilim anlaşılan
Acıdan uzak olmayı beceremiyorum zira

Sabah 8 akşam 8 işteyim,koşuyorum hep, yazarken bile koşturuyorum
Kafi uzakta değilim bari kafi yorulayım diye
Yorulayım da sızayım diye

Eve koşuyorum, ama 350 metrelik yol karanlık, sokak lambaları sarı sarı öyle güzel aydınlatıyor ki iki katlı eski evleri, daracık sokakları
Bakıyorum ki hiç yorulmamışım, kayıtta hala zihnim
Tutunacak bir güzellik aramakta usum
Televizyona koşuyorum, dizi falan, aklım şaşsın da sussun diye
Sesleri duymuyorum zaten ya, arka arkaya görüntüler geçiyor, hepsi memleketimden, aptal siyah camda görünen her sokağı biliyorum ki ben, o her sokağa aşığım da
Aşk acıtır ya, böylesi yakıyor da…

Uzaktayım evet, ama kafi değil belli ki
Zira özlüyorum ben de hala…
Ama umut kapılarının kollarına uzanıyorum kapatayım diye her günün gecesinde uyumadan hemen önce
Tutuyorum kolu, ne kadar zaman geçiyor bilmiyorum, bakıyorum elim kıpkırmızı, sıkmışım sarılırcasına
Ama büküp kapatmaya gücüm yetmiyor
Umudun kapılarını aralık bırakıp dönüp yatıyorum
Kim bilir belki…
Kim bilir ne zaman….

19.02.2017
Yazan: 0q0qg4qf9