Grileştim yine.. Sanırım, en sevdiğim renk, mavi değilde griymiş. Beyazın Siyaha damlaması. Sigaranın külü gibi. Dumanın rengi. Hayatın saniyelik cıtlaması gibi. Yazılan herşeyin geri tek tek silinmesi gibi. Neyse şarkımıda seversiniz şimdi...
Pearl Jam - Indifference
11 Aralık 2009 Cuma
20 Ekim 2009 Salı
Gereksizin açılımının açılımı...
Bekleyen huzur...
Dusunenlere Yaşam!
Geceler yorgunluk...
Aşk, baya bir mesafe..
Dusunenlere Yaşam!
Geceler yorgunluk...
Aşk, baya bir mesafe..
Gereksizin açılımı....
Toprak benim kayıp sevgilim...
Bu kocaman satırlar kıyısında dolaştığım bir yer.
Gözlerimin en iyi gördüğü zamanlar Herkezden çok.
Birtek Mesafelerim yok.
Düşünenlere?
Bu kocaman satırlar kıyısında dolaştığım bir yer.
Gözlerimin en iyi gördüğü zamanlar Herkezden çok.
Birtek Mesafelerim yok.
Düşünenlere?
Gereksiz...
Huzur? benim kayıp sevgilim...
Yaşam? kıyısında dolaştığım bir yer.
Geceler? gözlerimin en iyi gördüğü zamanlar.
Yorgunluk? Herkesten çok.
Mesafe? Mesafelerim yok.
Ya AŞK? Birtek bende.
Bekleyen? birtek "Toprak"
Düşünenlere? Bu kocaman satırlar...
Yaşam? kıyısında dolaştığım bir yer.
Geceler? gözlerimin en iyi gördüğü zamanlar.
Yorgunluk? Herkesten çok.
Mesafe? Mesafelerim yok.
Ya AŞK? Birtek bende.
Bekleyen? birtek "Toprak"
Düşünenlere? Bu kocaman satırlar...
10 Ekim 2009 Cumartesi
3 Ekim 2009 Cumartesi
O benim Dünyam....
Masmavi okyanus ve yemyeşil yağmur ormanları. Binlerce gidilmemiş hiç görülmemiş yer. Kimseler yüzünü dokundurmamış toprağa. Güneş aynı yerlere milyonuncu kez doğmuş. Her zamanki gibi binlerce sakini olmasına rağmen yine sessiz ve güzel. Şelalelerin ihtişamı ve bir gelinlik gibi yukarıdan aşağıya doğru bembeyaz köpükleri. Berrak taşların arasında keyifli ce dolaşan balıklar. Pasifik ötesinde ekvator, sıcak bir yaz günü sahrada, kutuplar yine bembeyaz. Ayılar gülümseyen gözleriyle denizi seyrediyor. Penguenlerin keyfi yerinde ve çılgınlar gibi suya atlıyorlar. Dünyanın tam kalbi yine sıcacık. Aslında tam olarak gökyüzündeki yıldızlar da dahil, bütün bunların hepsi senin aksesuarın. Üstündeki elbisen. Hepsi sana dikilmiş. Senin için.
Mimikleriyle mevsimleri değiştiren kadın. Gül ki yaz gelsin.
Mimikleriyle mevsimleri değiştiren kadın. Gül ki yaz gelsin.
2 Ekim 2009 Cuma
Hadi konuşalım........
Sen susmaya başla. Ben de susayım ve başlıyalım. Başka bir ses girmesin araya, anlayalım birbirimizi.
Binlerce kelimeyi yine soksan gözlerinden gözlerimin içine ve beynime. Anlatsan bana herşeyi.
Dursak arada, sırıtıp karşılıklı dans etsek seninle.
Ne kadar çok özlemişim be seni. Ve dağınık saçlarını...
Binlerce kelimeyi yine soksan gözlerinden gözlerimin içine ve beynime. Anlatsan bana herşeyi.
Dursak arada, sırıtıp karşılıklı dans etsek seninle.
Ne kadar çok özlemişim be seni. Ve dağınık saçlarını...
29 Eylül 2009 Salı
Memleket kokusu
Şimdi doğduğum yerde olmak vardı. Bebekliğimi görebilmeyi çok isterdim. O, kuş ve akan derenin sesinden başka bir sesin olmadığı, çiçeklerin renklerinin orjinal ve yapraklarında zerre tozun bulunmadığı memleketim... Yeşilliklerin arasından gökyüzünü görmek için çaba sarf etmek gerek. Gök kuşağını, daha başka hiçbir yerde o kadar net gördüğümü hatırlamam. Çiğ tanecikleri ve diri yeşil yapraklar...
Toprak büyütür, yaprak vefa gösterir ve damlacıkları tekrar geri verirdi toprağa....
Orada nefesi, sevgiyi, öfkeyi, suyu, kokuyu, mutluluğu, yalnızlığı ve herşeyi tam anlamıyla hissedersiniz. "Gerçekten hissedersiniz".
Berrak filmin içerisindeki bulanık oyuncular.... bla bla bla
Toprak büyütür, yaprak vefa gösterir ve damlacıkları tekrar geri verirdi toprağa....
Orada nefesi, sevgiyi, öfkeyi, suyu, kokuyu, mutluluğu, yalnızlığı ve herşeyi tam anlamıyla hissedersiniz. "Gerçekten hissedersiniz".
Berrak filmin içerisindeki bulanık oyuncular.... bla bla bla
26 Eylül 2009 Cumartesi
Papa bile müslüman. Bravo Hayat, Tangom senle değil ama.... ( Sarhoşşum )
Efkarlıyım bu aksam. Öyle böyle değil EFKARLIYIM....
Ne bir sazın teli, ne sigaranın dumanı ne de içkinin kudreti yetiyor dağıtmaya. Öyle böyle değil baya efkarlıyım.
Pisim, pisliğim bu akşam. Dayının en dayısı , Kabadayının en KABADAYISIYIM. Umarsız, çıkarsız, amaçsız vede baya bir ayarsızım. Olurum böyle arada, insanın en hayvan hali. Devrik bir adamın devrik cümlelerine takılacak kadar aşalık olmazsınız sizde.
Bazen düşünür dururum. Şu kısacık ömürde, neden işkenceler ve eziyetler asırlar sürer? Sarhoşum yine bakın siz bana. Uyulacak zamandayım ve dikkate alınacak zamandayım. Bazen çıkıp dışarı bakıyorum kendime, komik gözüküyorum. Eleştirdiğim, sizlere çok benziyorum. Şöyle pataklayasım geliyor kendimi. Ama sarhoşum be, bi türlü tutturamıyorum. Kendini dövemeyen biri, asla başkasını dövemez!
Kayan yıldızlar var bu akşam... Bunlar ezelinden beri sarhoş. bir türlü tutturamadılar burayı. Göğün taşı bile sarhoş olmuşken benimki çöle düşmüş bir damla.
Gecenin, zifiri karanlığı, aydınlatıyor bazen bu yüreği!
Çok sarhoşum ve yüzüstü yığılmışım, beni çekip duran mıknatısın üstüne. Dudaklarım toprağı sularken ruhum yeşeriyor.
Ve aşk ¿
Tamamen berbat yapılmış, bozuk ve bir okadar da hatalarla dolu, yaşam enerjilerinin içinde, en güzel vitrinlere sunulmuş, en çok reklamı olan aşk.
bak şimdi... Yeşeren ruhum sarardı...
Tek bir şey.... Kadehleri ufak yapanlar, bana hesap verecekler!
Ne bir sazın teli, ne sigaranın dumanı ne de içkinin kudreti yetiyor dağıtmaya. Öyle böyle değil baya efkarlıyım.
Pisim, pisliğim bu akşam. Dayının en dayısı , Kabadayının en KABADAYISIYIM. Umarsız, çıkarsız, amaçsız vede baya bir ayarsızım. Olurum böyle arada, insanın en hayvan hali. Devrik bir adamın devrik cümlelerine takılacak kadar aşalık olmazsınız sizde.
Bazen düşünür dururum. Şu kısacık ömürde, neden işkenceler ve eziyetler asırlar sürer? Sarhoşum yine bakın siz bana. Uyulacak zamandayım ve dikkate alınacak zamandayım. Bazen çıkıp dışarı bakıyorum kendime, komik gözüküyorum. Eleştirdiğim, sizlere çok benziyorum. Şöyle pataklayasım geliyor kendimi. Ama sarhoşum be, bi türlü tutturamıyorum. Kendini dövemeyen biri, asla başkasını dövemez!
Kayan yıldızlar var bu akşam... Bunlar ezelinden beri sarhoş. bir türlü tutturamadılar burayı. Göğün taşı bile sarhoş olmuşken benimki çöle düşmüş bir damla.
Gecenin, zifiri karanlığı, aydınlatıyor bazen bu yüreği!
Çok sarhoşum ve yüzüstü yığılmışım, beni çekip duran mıknatısın üstüne. Dudaklarım toprağı sularken ruhum yeşeriyor.
Ve aşk ¿
Tamamen berbat yapılmış, bozuk ve bir okadar da hatalarla dolu, yaşam enerjilerinin içinde, en güzel vitrinlere sunulmuş, en çok reklamı olan aşk.
bak şimdi... Yeşeren ruhum sarardı...
Tek bir şey.... Kadehleri ufak yapanlar, bana hesap verecekler!
23 Eylül 2009 Çarşamba
Beden siz
Bazen başlamak büyük bir cesaret ister! Başlayabilmek, ucundan yakalayıp yön verebilmek... Kalıpların dışına çıkıp, yine bilmem ne vakti demeden, standart dışında başlayabilmek önemlidir. Kendi hız sınırlarını zorlamak ve geçip giden herşeye karşı, zevkle bakabilmek. Bir motor üstünde rüzgarın çarpması gibi gelse de tam olarak değildir. Yüzüne bazen geçmişin çarpar, bazen de geleceğin. Saçlarını dağıtan ferahlık veren bazen kötülüklerin, umursamazlıkların. Geride kalan her şey her zaman acıtmaz adamı. Genelde geçmişe takılanlar, bilmeden ruhlarına tasma takıp, onları çivileyenlerdir geçmişe. Onları bırakıp başlamak!
Toprağın içinden fışkırıp çıkan, buz gibi su olmak varken, çoşmak, çağlamak varken, ufak bir çukurun içinde su birikintisi neden olasınız ki. Yine acar zamanlara girdim bakmayın siz bana demeyi çok isterdim.
Yaptığınız en gelişmiş silahlar ne kadar acıtabilir ki beni? Engelleyebilir misiniz şu bedensiz ruhumu ¿! Üstad demiş ki, "çok bir şeye sahip olmayacaksınız bu dünyada". Ben de derim ki bedeninize bile sahip olmayacaksınız. Ne zaman ki onu gözden çıkarırsanız işte özgürlüğünüz ve dokunulmazlığınız ozaman başlar. Kafanız bulansa da bu yazdıklarımla, bütünü görmek için biraz yükselmelisiniz baktığınız yerden. Başlamak lazım, bedeni çıkarıp, asıp bu dünyaya. Öyle başlamak. Ümit etmeyin, ümit olun. olunki kötülüklerin en kötüsü siz olun. Bazen başınıza gelmesindense, başa gelen siz olun!
Neyse daha fazla kafanızı bulandırıp sözlerimi kücümsemenizdense, burada bitirip, sizi kücümsemeyi tercih ediyorum...
Toprağın içinden fışkırıp çıkan, buz gibi su olmak varken, çoşmak, çağlamak varken, ufak bir çukurun içinde su birikintisi neden olasınız ki. Yine acar zamanlara girdim bakmayın siz bana demeyi çok isterdim.
Yaptığınız en gelişmiş silahlar ne kadar acıtabilir ki beni? Engelleyebilir misiniz şu bedensiz ruhumu ¿! Üstad demiş ki, "çok bir şeye sahip olmayacaksınız bu dünyada". Ben de derim ki bedeninize bile sahip olmayacaksınız. Ne zaman ki onu gözden çıkarırsanız işte özgürlüğünüz ve dokunulmazlığınız ozaman başlar. Kafanız bulansa da bu yazdıklarımla, bütünü görmek için biraz yükselmelisiniz baktığınız yerden. Başlamak lazım, bedeni çıkarıp, asıp bu dünyaya. Öyle başlamak. Ümit etmeyin, ümit olun. olunki kötülüklerin en kötüsü siz olun. Bazen başınıza gelmesindense, başa gelen siz olun!
Neyse daha fazla kafanızı bulandırıp sözlerimi kücümsemenizdense, burada bitirip, sizi kücümsemeyi tercih ediyorum...
22 Eylül 2009 Salı
Şimdi Ustanın Avuçlarındayım
Çamur gibiyim bu aralar. Toprağın sulandırılmış hali. Ne vitaminim eksik ne de ham maddem, sadece biraz suluyum. Dağılsam da her yöne, akıp gidecekmişim gibi görünsem de avuçlarından, böyle zamanlar fırsattır senin için. Aslında şimdi yön verebilir, istediğin kalıba sokup, evire çevire şekillendirebilirsin beni. Ya ellerinde yeni bir hayat verirsin, ya da düşürüp avuçlarından kuruyup toz olmamı seyredersin. Senin sanatının başladığı yerdeyim şimdi. Göster bakalım hünerlerini.
16 Eylül 2009 Çarşamba
Güvenin günlüğü...
Terk edilmiş bir evde, ufak bir tahta güvesiyim. Bolca yiyecek ve kimseler yok. Bir güveye göre, biraz da cinsim pek te yiyesim yok. Güvelik zor zanaat.(güvenlik değil) Kimselerin uğramadığı, saklanmış, kilitlenmiş, kaldırılmış ve terk edilmişlikler de yaşamak... Özenle yapılmş, günler hatta haftalar uğraşılmış , birbirinden değerli antika yemeklerim hazır. Ana yemekte koltuk var bu akşam, Tatlılarda da ufak bir sehpa ama benim hiç canım çekmiyor ki ne koltuk ne sehpa.En iyisi ben biraz gevezelik yapayım :) Şaşırırım bu Ademoğluna, bütün bir ömür boyu yemek peşinden koşar durmadan ve doymadan yaşar. Tavan arasındaki, manzaralı mekanımda kurulmuş, pekte bir keyfine düşkün, ama bir o kadar da sıkkın ve bıkkın bir halde, soruyorum kendime; Bunlar güve olsalardı, acaba kaç günde biterdi bu koca dünya¿ Ürperiyorum ve iyiki güve benmişim diyorum :) yamyam bunlar yahu bizi de yerler. Neyse, bu gece çok geç oldu, sabah güneşi seyretmezsem insan gibi hissediyorum kendimi. Başka bir zaman görüşmek dileği ile GUVE kardeşlerim.
Ha bu arada mutfaktaki masanın sol ön bacağı gaz yapıyor yemeyin sakın ;)
Ha bu arada mutfaktaki masanın sol ön bacağı gaz yapıyor yemeyin sakın ;)
15 Eylül 2009 Salı
Pimsiz bomba!
Susmak yakışır bana eskiden beri, bilirim; köşede beklerim, dönecek nasıl olsa diye; geliyor da elbet, lakin öfke hakimiyeti zor bir duygu Ademoğlu için.
Çenesine, beline sahip olamayan.... demiş annanem, ya da ben bilmem kim demiş, lakin bana rahmetliden gelmiş...
Çenesine, beline sahip olamayan.... demiş annanem, ya da ben bilmem kim demiş, lakin bana rahmetliden gelmiş...
Dalgalandım da Durulamadım...
Gelmişe geçmişe, bitmişe, kalmışa, şansa, feleğe topuna sövüyorum bilmediğim küfürlerle. Edepsizim bugün, hayasızım da; bakmayın eş anlamlı deseler de ikisine, bünyemde çiftini barındırıyorum bu vakitlerde.
Ruhun, RUHu terk ettiği zamanlar...
Ruhumun inceden üşüdüğü bu gündüzlerde, gecelerin sıcaklığını özler oldum.
Bir sevgilinin dediği gibi `` Sevmedim hiç yaz mevsimini, gizin, sihrin ortaya çıkışı gibi gelir hep. Herşey çok ortada, çok aleni yaşanır. Aşikardır aşıklar. Uzundur gündüzler, saklanılacak karanlıkları kovalarlar. Misal elini taksa saçlarıma sevgilim, ne çok gören vardır, dönüp öpemem bu sebebten."
Bu satırların etkisini anlamak için ben olarak doğmak ve bir ben daha olmak lazım. Ne eroin ne de bir başka uyuşturucu bu hale sokamaz insanı.
Bir sevgilinin dediği gibi `` Sevmedim hiç yaz mevsimini, gizin, sihrin ortaya çıkışı gibi gelir hep. Herşey çok ortada, çok aleni yaşanır. Aşikardır aşıklar. Uzundur gündüzler, saklanılacak karanlıkları kovalarlar. Misal elini taksa saçlarıma sevgilim, ne çok gören vardır, dönüp öpemem bu sebebten."
Bu satırların etkisini anlamak için ben olarak doğmak ve bir ben daha olmak lazım. Ne eroin ne de bir başka uyuşturucu bu hale sokamaz insanı.
Hayatım ufacıcık bir tabaka
Sarılmış bir tütün gibiyim ağzında, içine çektikçe yanan, her seferinde muhteşem haz veren, bir duman olup içine dolan bir tütünüm.
Kısa süreli olan bu beraberlikte, yaradılış amacından sapmadan, kül olacağını bile bile yanan bir tütünüm. Ne ilk nede son.
Kül olup yeniden doğmak benim sanatım! Ya sen...
Kısa süreli olan bu beraberlikte, yaradılış amacından sapmadan, kül olacağını bile bile yanan bir tütünüm. Ne ilk nede son.
Kül olup yeniden doğmak benim sanatım! Ya sen...
14 Eylül 2009 Pazartesi
Kısaca ben...
Kısaca ben; size göre yontulmamış, biraz ince düşünceli olmayan, kalın ormandan yeni çıkmış, biraz ne derler "KABA" biriyim. Ne yontulmuş kenarlarım nede inceltilmiş duygularım var.
Ama sizde çok incesiniz. Ne bir yükü kaldırabilir, ne de (de ayrı) hafif şeyleri tadabilirsiniz. Bu incelikle ne bir yağmuara dayanabilir, Ne de kar da yürüyebilirsiniz...
Ama sizde çok incesiniz. Ne bir yükü kaldırabilir, ne de (de ayrı) hafif şeyleri tadabilirsiniz. Bu incelikle ne bir yağmuara dayanabilir, Ne de kar da yürüyebilirsiniz...
Bezgin
Yine dizginlenmiş ruh hali. Yine yalnızlık, yalnız kalmış. Cesetten farkım yok bu aralar, sıcak tenden başka. Bi adam olamadık şu adam olmayan dünyada. Hani çokda önemli değil ya, neyse...
Geçmiş sırtımda, gelecekte geçmişte, yürüyorum sakin fırtınalarımda. Mevcutlar arasında yok olmak, benimki herhalde...
Geçmiş sırtımda, gelecekte geçmişte, yürüyorum sakin fırtınalarımda. Mevcutlar arasında yok olmak, benimki herhalde...
13 Eylül 2009 Pazar
Sırt sırta verilmiş hayatlar
Hepinizin içinde ama hepinize çok uzak şehrin kahramanları var bu şeh-ri İstanbulda yada şehri-"kentinizde". Ne onları görürsünüz nede fark edersiniz. Kimi zaman bir gölge olur geçer üstünüzden kimi zaman kalabalığı oluşturur sizin diğerlerinizle. Aslında, hep senelerdir beklediğiniz hani küçükken hayal ettiğiniz hayat arkadaşlarınızdır onlar. Size, koca beton yığınlarının arasına sıkışmış size, sadece taze çiçekleri getirecekler de onlardır. Çalışırlar durmadan, bıkmadan, usanmadan dolaşırlar etrafınızda, olurlar divane. Yağmur yağdığında üstünüze bir damla düşüyorsa bilinki, sizin iki damlanız ona düşmüştür zaten. Yazılacak onlarca kelime varken ne yazılanların yarısını anlarsınız nede yarısını yaşarsınız.
Hayat sıcak bir simit, ince belli bir bardak çayda dururken hala benim için siz oynayabildiğiniz en güzel kelime oyunlarının sahte gülümsemelerinde sırtınızdaki kahramanları fark etmezsiniz bile. Ettiğinizde de, bana sırtını dönmüş dedikleriniz, sizin yaslandığınız, destek aldığınız kahramanlar, oradan gittiğinde başınızı çarparsınız. Size her sırtını dönene aynı gözle bakmamanız gerektiğini düşünce mi anlayacaksınız illa ¿
Hayat sıcak bir simit, ince belli bir bardak çayda dururken hala benim için siz oynayabildiğiniz en güzel kelime oyunlarının sahte gülümsemelerinde sırtınızdaki kahramanları fark etmezsiniz bile. Ettiğinizde de, bana sırtını dönmüş dedikleriniz, sizin yaslandığınız, destek aldığınız kahramanlar, oradan gittiğinde başınızı çarparsınız. Size her sırtını dönene aynı gözle bakmamanız gerektiğini düşünce mi anlayacaksınız illa ¿
12 Eylül 2009 Cumartesi
Yok oluş...
Yine toz bulutu Şirinevler metro istasyonu, yine bomboş üst geçit ve tüm E-5. Gökyüzü yine sarımtrak. Herkes solmuş bir yaprak gibi zorla ayakta. Yokluğun bu şehre çok ağır. Sensizken aslında herşey koca bir yalan. Yaşam yokluğunda çılgın bir hayalden başka bir şey değil!
Yok artık şehrin kedileri! Çöpler yapa yalnız şimdi!
Yok artık şehrin kedileri! Çöpler yapa yalnız şimdi!
Gel git vakti...
Öyle bir yerdeyimki... Gelip bozmanızdan korkuyorum...
Başa sarıyorum...
Geçmişi öne alıyorum...
Bedenimi terk ettim dolaşıyorum...
Başa sarıyorum...
Geçmişi öne alıyorum...
Bedenimi terk ettim dolaşıyorum...
Zamanla Oynayanlar!
Başladığı andan beri hilelidir bu zaman! GEçmiş ile gelecek hep iç içe ve karma karışık. Uzun senelere ve bükülen bedene karşı hep aksine gençleşir o. Yorgunluğunuzdaki mola bile hep sizin tarafınızdan gider. Hepimizin akrabası, yakın arkadaşı, kavgalısı ve bi türlü gelmeyen sevgilisidir o. Ama bugün farklı, siz bunları okurken sadece benden giden zaman, size nispeten uğramayacak.
Farklı zamanlarda farklı yerlerde, zamanla oynayanlar varmış bu evrende. Hikaye buraya dokunur geçer zamana takılmadan fazla. Sevgi ilk oluştuğunda zamanla küsmüş bozulmuş araları. İnatla zaman herkese uğrar, kendinden verirken bir bir herkesten mislisini alırmış.Sevgi ise, zamanın uğrayamadıklarına uğrar zamandan arta kalanlarla yetinirmiş. Ne zaman, zaman giderse bir yerden sevgi geçermiş kişilerin gönül bahçelerinden. Dindiğinde o koşturmaca biraz sabir ve dinlemeyle duyulurmuş o sevgi sözlerde, gözlerde, gönülden geçenlerde...Bazen bırakmak lazım zamanı diğerlerine. Kurtulmak, ve bir yerlere yetişme kaygısı olmadan yaşamak! Bütün aşklar zamanın yorulduğu zamanlar başlar...
Kolay değildir aslında, beyninizdeki o hep sizinle yaşayan kavramı yok saymak. O yuzdendir ki yanılmalarda çok olur aslında, duran zaman hakkında. Kolay değilmiş demek aşklar... Ruhu bedenden ayırmalı, çıkıp bakmalı gökyüzüne ,dolaşmalı, ayı görmeli, yıldızları fark etmeli hepsinin sahitliğini görmeli, gündüz güneşi ve hep onu seyreden büyük şeyleri. Dönmeli özüne, zamana takılmadan bilmeli kendini ve SENİ. Eksik kalmış parçanı, belkide senelerdir aradığın ama o kısır döngüde bulamadığın SENi GÖRMELİ.
Becerebilmeli aslında zamanın yaşlı olduğu zamana gitmeyi. Çevirmeli geri seneleri. Aşıklar gönülden bağlıdırlar, kavramlara aldırmadan dolaşırlar manalarda. Onlar takılmaz zamana yada hayata. Nefes düzenlidir onlarda. Biri alırken biri verir onun yerine. Dokunuşları hisseder, renkleri görürler. Bizler gibi değiller. El ele tutuşup birbirlerine baktıklarında, dolaşırlar göğün yedi katını aşıp uzak diyarlarda. Bu bazen bizim olupta onların olmayan zaman kavramında saliiseleri geçmez. "Bir çok zamanla oynayan geçmiştir yeryüzünden. Hepsinin birbirine tek üstünlüğü en büyük zamanla oynayanların kendileri olmasaydı". Bazen açıklamalar gereksiz kalsada şu içimden geçenlerde bunun gibi bir açıklama cümlesi karşılar bendekini. Zamanla OYNAMAK <-- asıl sihir burda oynamak oynayabilmek. Zevk almak gerçekten tad almak unutmak kendini bırakmak kaybetmek ve bilinmez o koca boşlukta özgür ve rahat oynamak uzakla yakının olmadığı bir kocaman dünyada aslında kaybolmamak, zamanla oynamak. Bulabilmek heran seni, Sen dediğime bakmayın sevgiyi yani seni, sevgilini, mananı, anlamını. Anahtarını.
Zaman durduğunda bu yazı devam edecek....
Farklı zamanlarda farklı yerlerde, zamanla oynayanlar varmış bu evrende. Hikaye buraya dokunur geçer zamana takılmadan fazla. Sevgi ilk oluştuğunda zamanla küsmüş bozulmuş araları. İnatla zaman herkese uğrar, kendinden verirken bir bir herkesten mislisini alırmış.Sevgi ise, zamanın uğrayamadıklarına uğrar zamandan arta kalanlarla yetinirmiş. Ne zaman, zaman giderse bir yerden sevgi geçermiş kişilerin gönül bahçelerinden. Dindiğinde o koşturmaca biraz sabir ve dinlemeyle duyulurmuş o sevgi sözlerde, gözlerde, gönülden geçenlerde...Bazen bırakmak lazım zamanı diğerlerine. Kurtulmak, ve bir yerlere yetişme kaygısı olmadan yaşamak! Bütün aşklar zamanın yorulduğu zamanlar başlar...
Kolay değildir aslında, beyninizdeki o hep sizinle yaşayan kavramı yok saymak. O yuzdendir ki yanılmalarda çok olur aslında, duran zaman hakkında. Kolay değilmiş demek aşklar... Ruhu bedenden ayırmalı, çıkıp bakmalı gökyüzüne ,dolaşmalı, ayı görmeli, yıldızları fark etmeli hepsinin sahitliğini görmeli, gündüz güneşi ve hep onu seyreden büyük şeyleri. Dönmeli özüne, zamana takılmadan bilmeli kendini ve SENİ. Eksik kalmış parçanı, belkide senelerdir aradığın ama o kısır döngüde bulamadığın SENi GÖRMELİ.
Becerebilmeli aslında zamanın yaşlı olduğu zamana gitmeyi. Çevirmeli geri seneleri. Aşıklar gönülden bağlıdırlar, kavramlara aldırmadan dolaşırlar manalarda. Onlar takılmaz zamana yada hayata. Nefes düzenlidir onlarda. Biri alırken biri verir onun yerine. Dokunuşları hisseder, renkleri görürler. Bizler gibi değiller. El ele tutuşup birbirlerine baktıklarında, dolaşırlar göğün yedi katını aşıp uzak diyarlarda. Bu bazen bizim olupta onların olmayan zaman kavramında saliiseleri geçmez. "Bir çok zamanla oynayan geçmiştir yeryüzünden. Hepsinin birbirine tek üstünlüğü en büyük zamanla oynayanların kendileri olmasaydı". Bazen açıklamalar gereksiz kalsada şu içimden geçenlerde bunun gibi bir açıklama cümlesi karşılar bendekini. Zamanla OYNAMAK <-- asıl sihir burda oynamak oynayabilmek. Zevk almak gerçekten tad almak unutmak kendini bırakmak kaybetmek ve bilinmez o koca boşlukta özgür ve rahat oynamak uzakla yakının olmadığı bir kocaman dünyada aslında kaybolmamak, zamanla oynamak. Bulabilmek heran seni, Sen dediğime bakmayın sevgiyi yani seni, sevgilini, mananı, anlamını. Anahtarını.
Zaman durduğunda bu yazı devam edecek....
Şarapçı dan ...
Et parçalarının arasına sıkışmış sizler; sizi hapseden ve tutan parçalara tapmaya devam ettikçe ve siz dahi diğer tutsakları görmedikçe, çürümeye mahkum olacaksız.
Koca Dünya!
Avucumun içinde cevirip cevirip bakıyorum su ufak dunyaya!... Bazen cidden çok komik gözüküyor!
Sandalın ortasından
Hey gidi koca deniz! Sen, lacivert gözlü, şişik dalgalı, asabi, vurdum duymaz, yalnız ve kalabalık. Çoğu zaman öfkeli ve karanlık. Bazen dumanlı ve gri. Nasıl bilmiyorum ama hep yumuşak. Sen ki besleyen, merhamet eden, okşayan, sıcak tutan ama yalnız ama sessiz çoğu zaman... Biliyorum hep elinin üstünde tutuyorsun, okşuyorsun dalgalarınla... Çok seviyorsun ve
KORKUYORUM
İçine sokmandan... Büyüklüğünü göstermek istemenden ve içindekilere şahit ettirmenden.
Ve yalnızlığımdan sana kapılmaktan.
Bazen olmak istiyor insan, bir ufak balık... İçinde olmak, dolaşmak umarsızca.
Yalnızlığım şahit bir tek sana. Gözlerim ıslak bir tek senin gibi.
Ya merhamet ¿ Onu denize (Sana) göndermişim vaktiyle ver artık geri..
Belki içindekiler içimde olanlardı kim bilir...
Hey gidi koca deniz. Aşık ettin, terk ettin sensizliği senle yaşattın. Ne bir kimse var nede senden başkası. Ne sana kavuşabiliyorum ne de öbür dünyaya.Şimdi bir sandalla senin ortanda. Kör düğüm yine bak bu kafiyeli dünya...
Paçavra gibi savursanda
Bir kaç kelime adın
Hey gidi koca deniz
Sen bana değil!
Ben sana aldandım...
KORKUYORUM
İçine sokmandan... Büyüklüğünü göstermek istemenden ve içindekilere şahit ettirmenden.
Ve yalnızlığımdan sana kapılmaktan.
Bazen olmak istiyor insan, bir ufak balık... İçinde olmak, dolaşmak umarsızca.
Yalnızlığım şahit bir tek sana. Gözlerim ıslak bir tek senin gibi.
Ya merhamet ¿ Onu denize (Sana) göndermişim vaktiyle ver artık geri..
Belki içindekiler içimde olanlardı kim bilir...
Hey gidi koca deniz. Aşık ettin, terk ettin sensizliği senle yaşattın. Ne bir kimse var nede senden başkası. Ne sana kavuşabiliyorum ne de öbür dünyaya.Şimdi bir sandalla senin ortanda. Kör düğüm yine bak bu kafiyeli dünya...
Paçavra gibi savursanda
Bir kaç kelime adın
Hey gidi koca deniz
Sen bana değil!
Ben sana aldandım...
10 Eylül 2009 Perşembe
Bi Dünya
Uyuyun... Uyuyun ki zaman sizinle dilediğince dans etsin...
Çılgın dalgalar vururken kayalıklara, siz uyuyun! Aslında şimdi dönüyor Dünya...
Sizin durduğunuz yerde, nazikçe dans ediyor. Öyle sandığınız gibi de değil aslında, pekte önemli değilsiniz... Yıldızlar size göz kırpmaz asla! Görmüşseniz bile size değildir o! Bir tohuma evet evet bir tohumadır mesela toprak içinde...
Ne kadar çok çıkabilirsiniz yükseğe ¿ erişebilirmisiniz olduğum yere ¿ Belkide inmeniz gereklidir dibe!
Hadi ama.. yine bir ukala yazıyor, bak Sana... Ukalaların ukalasıyım ben aslında.! Ne çizilmiş hudutlar nede hava saham var benim. İyi tarafıda bu ya herşey benim! sen bile... Sen bendeyken ne kadar gidebilirsin uzağa ¿
Kaygılarım yok aslında bir bebek gibi emiyorum zamanda... Sarhoşluk ne güzel şey! Oluyor dünyanın içinde bir dünya. Hele olduysan zil zurna bak bakalım etrafında var kaç dünya... (Biraz duman)
Çılgın dalgalar vururken kayalıklara, siz uyuyun! Aslında şimdi dönüyor Dünya...
Sizin durduğunuz yerde, nazikçe dans ediyor. Öyle sandığınız gibi de değil aslında, pekte önemli değilsiniz... Yıldızlar size göz kırpmaz asla! Görmüşseniz bile size değildir o! Bir tohuma evet evet bir tohumadır mesela toprak içinde...
Ne kadar çok çıkabilirsiniz yükseğe ¿ erişebilirmisiniz olduğum yere ¿ Belkide inmeniz gereklidir dibe!
Hadi ama.. yine bir ukala yazıyor, bak Sana... Ukalaların ukalasıyım ben aslında.! Ne çizilmiş hudutlar nede hava saham var benim. İyi tarafıda bu ya herşey benim! sen bile... Sen bendeyken ne kadar gidebilirsin uzağa ¿
Kaygılarım yok aslında bir bebek gibi emiyorum zamanda... Sarhoşluk ne güzel şey! Oluyor dünyanın içinde bir dünya. Hele olduysan zil zurna bak bakalım etrafında var kaç dünya... (Biraz duman)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)