30 Temmuz 2010 Cuma

Zindanımdan ~ Cennetine...

Nefes alıp verdikçe, soluğumun, çarpıpta geri döndüğü duvardan, gözlerim kapalı seyrediyorum seni...
Kirpiklerim değiyor o soğuk duvara bazen...
Gözlerim acıyor ve damlıyor...
Kalbim beni sıkıştıran duvarı çekiçliyor her atışında...
Bir nefeslik mesafede, içime çekiyorum seni ve daha hızlı atıyor kalbim...
"Okadar çok karanlık ki, ufak bir aydınlık çok acıtacak diye korkuyorum."
Bilmem kaç yüz yıl oldu bu sıkışık duvarın arasında ve sensiz...
Seni düşündükçe atacak kalbim, attıkça çekiçleyecek ve bir milyon yıl olsa bile kırıp geleceğim...
Açılacak o koca kırbahçesi...
Ortasında, salıncağının asılı olduğu koca asırlık ağaç...
Ve sen beyaz elbisenle ve başındaki o koca şapkayla sallanırken gireceğim içeri...
Gülümsemeni göreceğim ve belkide ilk kez ölüme direneceğim...
Sana verilmiş, sırf sana ait cenneti~N de olacağım...
Güneşin kızarmış, sönük hali ve bir akşam üstü...
Nice papatya gölgesinde, her zerresine kadar karıştığım toprak, sana kavuşmak için attığım her kutsal adımda, bu sefer serilcek ayaklarıma...
Ve bilinen ve bilmedikleri tüm evrenlerin KRALİÇESİ!
Biriktirdiğim gözyaşlarımdan, çok sevdiğin o tuzlu okyanusu yeniden yapacağım sana...

25 Temmuz 2010 Pazar

İt mezarlığından...

Gülümsedim bugün ölenlere, günün şanslılarına. Biri zincir takmalı artık bana. Anlamadınız değilmi...
Gece olunca çıkarıyorum dişlerimi ve parçalıyorum ruhsuz bedenleri. " Sizin en kötünüz oynayabilirmi bebeklerimle ¿ "
Sinirim, bazen bütün asfaltları dişlerimle kazıyıp, kaldırmak isteği uyandırıyor! Yolsuz pezevenkler!

Ve bir çift göz... Yaşamın, tek, "BU" boyutta devam etme sebebi. Enerjilerin en dehşeti!
Dağlar kadar büyük koca dişli bu kurdu minik bir kedi yapabilen sadece bir çift göz.
Ben de dahil yaşayan diğer tüm hayvanlar! hizmetinde Kraliçem.
Gözlerim hiç bir zaman çekilmedi ve kımıldamadı bakmak istediğim yerden. Kaşlarım ve yüzüm asla yumuşamadı nefes aldığım sürece...
Bir tek size Kraliçem; bakamadım o şekilde ve de Ne Haddime! bu eğik boynumla.
Bugün aşk için, doğmamış diğer kurtlar için, gereken bedel ödendi ve ödenecek size Kraliçem.

Nerede olmak istiyorsan, orada olacaksın Kraliçem...

Suçumu sabit gördüm...

Karaladım yine, boş ve tertemiz bir sayfa daha. Bir, çatı arası merdiveninin, basamağı gibi, örümcek ağı kalbim.
Yosunlu taşlar yarenlik ediyor, uzak diyarlar yastık yorgan oluyor bana. Çok acı cekiyorum, bu her tarafı kapalı, dört duvar, beyinlerin arasında.
Çocuk olup umursamamak istesem de, delice atıyor yine kalbim ve olmuyor. Bilmem kaçıncı bu deneme, olmuyor.
Düşüyorum yavaş yavaş. Diz çöktüm artık! Titreyen bacaklarım nefes almıyor, kalbimde koşmuyor. Zamanı büken ben, büküldüm artık zamanın elinde.
Yüzbinlerce harf dolu bükülmüş bedenimin içinden bir kaçını seçip cümle kuramıyorum artık. Yargılandığım bu mahkemede Hakim olsaydım, tereddüt etmeden ASARDIM kendimi!

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Gerildim yine... Ezdim bir çiçek daha.

Çizilirken kaderler, yaşam için şu sıralar, bir sigaram daha bitti izmaritini yakarak. Çok sıcak diyorlar bugün, içimdeki volkanı hiçe sayarak. Binlerce insan gelip geçerken önümden metro camlarına yaslanarak, küçük dünyalarına bakıp alay ediyorum. Bana göre değil kafiyeli yazmak aslında. Uyum yok hiçbir genimde. Demek ki, bozulmaya başladım bende, devamlı sizi ısırarak. Bütün çiçekler demir kokuyor bugün. Esen rüzgarlar bana yine soğuk. Ağlamanın yerini gülümseme, hıçkırmanın yerini, kahkahalar aldı bende. Çok oynadınız genlerimle ve bedenimle. Kalan tek ruhum şavaşıyor değil mi sizinle ¿ Tarih kuyusunun zamansızlığında, alıyor kalbim yerini. Duvarındaki binlerce taşın arasında. Ne baştaaa , nede sonda. O kuyunun ne sonu var ne başı, nede kıyaslanacak bir ortası. Yaşam sadece bir gülümsemenin içinde saklıyken bende, gülümsemenin yerini sormayın daha önce söyledim size.
Ve sen; cehennem sahibine gülümseyebilen melek!
Aç kanatlarını, gölge et sıcak bu bedene. Ve düzelt bu satırlara yan bakan başını. Yaslan geri dik dur,
Binlerce cümlenin içindeki melek, bütün sözlerim sana. Yapma! Düşünme hala evet , evet sözlerim sana...

w3hğXw3fğ6947j. ( Bu da sana kendi dilimden )

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Kazıyorum Durmadan Gidermişçesine derine...

Bir tatlı meltem esip gecerken bedenimden, cehennem kalbim gülüp geçiyor geçip gidenlere. Yaşlı bir ihtiyar edasında bakıp dururken gözlerim, esir düşmüş ruhun özlemi içinde beynim. Zor zamanlar eksik olmazken, kolaylarına rastlamamış hiç bir deli. Siper kazarmışcasına kazmış kendi "yerini" beynim. Korunmak ne kelime tek ve silahsız ama bir o kadar gösterişli içim. Ne denizler ne okyanuslar södürebilir bu içimdeki ateşi. Nede başka bir güç. Tek bir bakış bazen yada bir tek gülümseme. Bilmem belki hep ufak çaresiz bir çocuk oldu bu dev deli güçlü ve ukala beynim. Her gün aynı değilmi size ? Gerisi geçmiş... Çiğnediniz beni o ağzınızdaki sakızlarda. Gülüp geçtiniz, size gülüp geçen bu gerçek dehşete. Ötede durmak bir gösterişse eğer, yıllarca durdum çok ötenizde. Manaları teker teker, kavramları çözermişcesine okuyup durmayın bir tek kelime. Siz ne içindem ne dışımdan anlarsınız benim. Geçtiğim hep o asfsalt yolların kenarlarında duran kır çiçeklerini kıskanırım. Papatyalar kardeşçesine iç içe ve DEM lenmişcesine. Soğuk raylardan gecen bir tren alır hasreti içimden . Koyar yerine efkarı çeker içimden dumanı salar gökyüzüne.