25 Kasım 2018 Pazar

Bağımlılık

Satırların altına C21H23N05 sakladım. Yazarak üretiyorum, okuyarak deri altından tüket...

16 Kasım 2018 Cuma

Kara Ormanda

Saçma sapan şairlerin, basit sıradan şiirleri çalınsa da kulağıma ara ara kızmadığımı hatta üzüldüğümü fark ettim. Derken bir kendini beğenmişlikte geldi hani. Sanırım yine size çok benzedim. Bunları Almanya`nın Kara Ormanından yazıyorum size. Soğuktan karacaların ot bulmakta zorlanıp ormanın derinliklerine doğru ilerlemesiyle karşılaştığımız yerden. Geyikler var etrafımda, sizlerde de olduğu gibi. Bir ağaçkakanın beynimi sizin saçma fikirleriniz ve ideolojileriniz kadar kemirmediğini fark ettiğimden beri melodi dinliyorum. Sanırım susarak daha çok konuşuyorum. Beton bloklar arasında yok yok çok klişe oldu, samimiyetsiz insan blokları arasında kendinize ait olduğunu sandığınız ufak yatak yada yaşam alanında elinizdeki sıcak kahve fincanını kıskandığımı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Beynimde devamlı kaynayan sıcak "sularla" benim çayım her daim sıcak. Geceyi atlatayım yazacağım devamını...

10 Ağustos 2018 Cuma

Kılıcın keskin olsun Kraliçem...

Kaç asırdır var bu cırcır böcekleri? Kaç yalnız insana konser verdiler? Her dinleyen büyülendimi böyle? Ama eski tadı yoktur eminim. Kentsiz dünyada daha çoktular, daha kalabalık daha bir gür sesle konser veriyordurlar. Eski zamanın berdüşleri bile şanslıymış demekki. Bakmayın böyle giriş yapmak isterdim ama değil, bana göre değil artık bu sizin romantizm anlayışınız. Sürtündükçe dünyanızdaki hayat bileyliyordu beni, daha fazla keskin daha fazla acımasız oluyordum. En yumuşak ve naif olanınız bile dokununca bana ikiye bölünüyordu. Benim suçum değildi halbuki... Siz parlatıp, siz keskinleştiriyordunuz beni...
Daha fazla keskin daha fazla parlak ve daha fazla alımlı... Yakından baksaniz halbuki üzerimdeki çizgileri görüp belki saygı duyardınız... Belki anlardınız benden kopup gidenleri...
Bir savaşçı değilseniz kılıç tutmak sizin neyinize... Ya da benim sanatımı nasıl görebilirsiniz... Belkide kör olduğunuz için kesiyordum sizi... Üzerimdeki süslü taşlara aldanarak bir Kraliçenin kılıcına ne cüretle ulu orta tutabiliyorsunuz... Hadsizliğinizin bedeleni ödüyorsunuz. Soğukluğu hissettinizmi? Çoğunluğun içine sokup seni yalnızlıkla ötekileştiriyorum. Ateşin içinde dövülerek sertleştirildim...
Kızma hemen bana, asiller senin gibi yumuşak sözlerle kalp kırmazlar...
Asillerin kılıcı olur...
Haddin olmayan kılıca dokunma...
Ancak tahta kılıçların sahte seslerinde oynayabilirsin. En güzel konuşanında bile o tok, tak tuk sesini duyacaksın...
O zaman anlayacaksın sadece en büyük oyuncu olabileceğini... Ne bir savaş görecek ne de bir savaşçı olabileceksin... Hak ettiğin yerde elindeki odunlarla kraliçelik oynayacaksın...

Bakınca elindekilere, ne bir yansıma ne de bir parlama göreceksin... Bu savaşın kenarında kıyısında hatta en sonunda elindeki odunlarla öleceksin...

Benim de kılıcım oldu deme kesmiyorsa benim gibi seni... Sakin ha Kraliçeyim deme tutmuyorsam elini...


Ve şimdi çekilebilirsin...

6 Ağustos 2018 Pazartesi

Aracının kaportasındaki martı boku neden hemen çıkmaz biliyormusun?

Pas kokusu, pas tadı alıyor artık kalbim. Uzak şehirler gördüm çok yakındılar, çok yakın kadınlar gördüm çok uzaktılar. Koca bir kentin ıssız gecesinde, martı kahkalarında yazıyorum sana tüm bunları. Gülüşlerimi, kaybettiğimi anladım, karasal iklimin başkentinde ve kıyının martıları gülüyordu halime. Martı kahkalarında acım büyüyor, acımla daha çok büyüyordum.

Martı kahkalarında büyüdüm ben...

En keskin kılıçlara yüzümü sürterken ben, en yumuşak sözlerinle doğradın kalbimi...

Tüm doğranmış kalpler aynı kıyma makinesinde çekilip atılıyordu martılara ve martılar sadece gülmüyordu bize...


20 Temmuz 2018 Cuma

Özlem İçinde Özlem...

Özledim,
Boyalı kapıları,
Buzlu camlarıyla,
doğduğum o virane evi.
Kapı kirişlerini,
Yerdeki döşemeleri,
Duvardaki sıva çatlaklarını özledim.
Bir de çiçeklerin eski rengini…
Belki inanmayacaksın ama
Ben o eski güneşi özledim odamın içine süzülen.
Sevmediğim dantelleri,
Hatta o dantelli yastıkları .
Evdeki divanı,
Altındaki delikli sepeti
Ve yakaladığımda içine sakladığım yavru kediyi.
Geçmişteki serçeleri özledim,
Esen rüzgarı , o rüzgarda hışırdayan yapraklarıyla
Ninni söyleyen ağaçları .
Susadığımda ağzımı dayayıp kana kana su içtiğim musluğu özledim
Bir de
Öptüğümde
bana tüm bu mutlulukları anımsatan
Dudaklarını …

16 Temmuz 2018 Pazartesi

Bu gece de "de ayrı" bin kez öldüm.

Ölüm ne güzel lan...
Bir kere ölüyorsun...

Toprak ol, üstüme örtsünler seni...
Bak o zaman ölmek ne güzel...

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Kas gücünüz değil kalp gücünüz olsun!

Mezar taşın kadar ağır olsun kalbin ki...
Ağırlığıyla ezil...
Dedi şarapçı
Ve ekledi...
Umarım bir mezar taşın bile olmaz...

23 Haziran 2018 Cumartesi

"Düş"ün Gerçeği

Benimle beraber sızıyordu,
Tüm yaşananlar ve yaşanacaklar.
Ve kapandığında gözlerim,
Sizler yoktunuz.
Sadece beynimdeydi en iyiniz ve en kötünüz.
Zihnimin çöplüğüne,
Göz kapaklarımla süpürüldünüz.
Uyanırsam;benimle döndürüldünüz.
Uyanmazsam eğer ,
Bilin ki siz de öldürüldünüz....

Şehr-i Meyhane

Gökyüzünün mavisi gitti gözlerinle...
Bulutlar griye boyanmış...
Belki boşunaydı bunca çaba...
Belki düpedüz aldanış...
Belki bendim sana hediye,
Belki boşuna bu yakarış...
Bu gece dolaştım ardından şehr-i İstanbul'u...
Gittiğinden beri, taş sokaklar soğumuş...
Kırılma Despina abla, sana değil bu sitem...
Zoruma giden, bu zamansız yok oluş...
Caddebostanda, oltanın ucundaydım suda...
Yokluğun besbelli balıklara da koymuş...

Ah be Kader...
Balık yokken, yine rakı koymuş...









Neye Salça olurken Neyle Salça olacaksınız...

Testis geçtiğiniz umutlarımın
Testisleri altında
Ezileceksiniz...

... Yücel

4 Mayıs 2018 Cuma

Pes ettim, en iyiniz gelsin alsın beni...

İçinizdeki en büyük orospu kimse, buyursun gelsin...
Bir gram dahi eksik orospuluğunu yakalarsam...
Şerefini ve namusunu kaybeden ilk orospu olur...

Kendime Lades

Seni yasaklamalıyım kendime...
Ne o öyle gece tatlısı gibi...
Kilo aldırıyorsun gülücüklerime...

3 Şubat 2018 Cumartesi

Ah bir bilsem adını ( öncesinde dedimya uzak şehrin kadını )

Çelikten yaratılmış bedenlerdi bizimkisi...
Daha sağlam yapmak için dövmüştü yaradan...
Acıydı belki ortak payda...
O yüzden serilmiştik belkide aynı rayda...

Karşılıklı serilmiş iki tren rayıydık biz...
O kadar yakın ve kavuşamayan...
İçimizdeki soğuklukla ısınıp,
Üstümüzden geçen yükle titrerdi içimiz...

Gelip geçen yükümüz bile aynıydı...
Zaten kim dayanırdı ki böyle bir aşka...

Sevda yüklü trenlerin altında bir hayat...

Diye düşündü şarapçı. Ve kahretti bu adi satırlara. Olmamalıydı bukadar basit, yazılmamalıydı böyle sıradan...
Sancısız sevginin, sezeryanlı aşkları, geliyor akla...
Deniz suyu ile giderilen susuzluklar gibi çok yavşakça...
Kalk hadi, biz değildik sıradan. Sevda yüklü trenlere hizmet ettirmiş yaradan. Ah be sevgili ulan bir gün be, sadece bir gün sen de çık raydan...
Sere serpe yatıyorum o trenin devrileceği yerde...
Dökülsün diye üstüme, bana ait olan...

Cesaret et ve geldim de...
Bu kadar cesurken sana ait olan...

Bir sigara kağıdı gibi yandı bu satırlar...
Nefes Nefes içe çekilerek...
Bana geriye kalan yine izmarit...
Ona da ben kahpeyim...
Onunla doldu tüm raylar...

Uzak şehrin kadını...

13 Ocak 2018 Cumartesi

Biliyorum bu olmadı ama, Çocuk kalbimle yazdım bak yine sana...

6 yaşında bir çocuk gibi atıyor kalbim.
6 Yaşındaki oyuncağımla ilk buluştuğum an benimkisi.
6 Kere değil, 6 6 6 kere de olsa, o his hiç azalırmı ki...

Yapamadığımız herşeyi o kadar çok özledim ki...
Her günahımda çıktı, yüzümdeki sakallar, tek tek...
Ben seni, o altı yaşımda ki sakalsız sevgide büyüttüm...
Yeniden gel gir hayatıma, gitsin bu günahlar...
Gelde hepsini sen dök tek tek...

Ne gariptir senle yaşlanamamak...
Dökülen her telde çocuklaşmak...
İkinci bahar onların olsun...
Senin adın ilkbahar...

Gel ki...
Birlikte girelim yaza...
Yanmak yakışır böyle bir aşka...