6 Mart 2017 Pazartesi

İki parmağımın arasındaki zerre...

İçimdeki sevgiyi anlatırken gezegenleri galaksileri aşıyorum hep.
Sığamıyorum evet...
Hissiyatı. kim anlatabilmişki hissettiği gibi..
O yüzden gidiyorum galaksiler ötesine...
Bulunan yazı ile, yaratılıştan var olan hissi kim anlattığını sanıyorsa aldanıyordur.
Hiç kimse kelimelerin güzelliğine aldanıp, varoluşun güzelliğini okuyup anladığını sanmasın.
İşte benim galaksilerim de bazen...
Kimselerin görmediği, ormanın derinliklerinde bir çiçeğin, ufacık yaprağındaki sabah çiği gibi berrak ve temiz, ufaklığı kadar kocaman ve masum.

Yazık ki Renk körüsünüz...
Duymuyorsunuzda belli frekanslar harici...
Hep aynı şeyleri tatmış, yemeği kurduğunuz sofralarda yemişsiniz...
Hissetmeden dokunmuşsunuz...
Ümide sarılıp, ölümle korkmuşsunuz...
Bütün bir insanlık mikron çapında bir delikten bakmışsınız...
Yargılıyorsunuz birde, İçinizdeki sinirle...
En yaşlınızın sinir gücü ne ki ?
Uyuduğunuz zamanları insan olarak sayıyorum. Siz uyurken yakınız sanırım sizinle...

Ukalanın dönüşü...
Ve sevgili bu sana değildi... Cephe gerisinde kal, savaşım değil seninle...

1 Mart 2017 Çarşamba

“ve ayağı değdi taşa”


Kaçtım uzağa,
Kafi uzağa
Memleketin kör bir ucuna
Rakıya özlemdeyim
Meyhane kokusu burnumda
Ve burnumun direği sızlar, pınardan iki damla sızar uzakta
Sevdiğin her şeyden herkesten uzakta olmayı bilirsin belki
Ama her lanet günün gecesinde sabaha, yeni seveceğin/ tutunacağın bir pencere, bir kapı, bir ev, bir insan arayarak uyanmayı dilemeyi bildiğini sanmam
Zira bilsen hala nefes alıyor olmazdın çünkü

Aylar oldu, burada bana ait hiç birşey yok hala
Eşyalı tuttum evi, çamaşır makinesi, buzdolabı, koltuk bile “onlar”ın
Bir kadeh şarabı koklayabilmek için kilometrelerce yol gidip “süper” market raflarına sarılıyorum
Şişelerin sesi duyulmasın diye küçük prensli bez çantama koyuyor eve koşuyorum
“onlar”a ait genişçe su bardağına yavaşça döküyorum şarabı
İstanbuldaki gibi kokmuyor
Yine de umutla tadını deniyorum, bir yudum alıyorum
Şarap değil ki bu diyorum
Şişeye bakıyorum, en sevdiğimden halbuki, Yakut
Oturup ağlıyorum
Aradığımdan, özlediğimden öyle uzak ki tadı…

Uzaktayım, ama kafi uzakta değilim anlaşılan
Acıdan uzak olmayı beceremiyorum zira

Sabah 8 akşam 8 işteyim,koşuyorum hep, yazarken bile koşturuyorum
Kafi uzakta değilim bari kafi yorulayım diye
Yorulayım da sızayım diye

Eve koşuyorum, ama 350 metrelik yol karanlık, sokak lambaları sarı sarı öyle güzel aydınlatıyor ki iki katlı eski evleri, daracık sokakları
Bakıyorum ki hiç yorulmamışım, kayıtta hala zihnim
Tutunacak bir güzellik aramakta usum
Televizyona koşuyorum, dizi falan, aklım şaşsın da sussun diye
Sesleri duymuyorum zaten ya, arka arkaya görüntüler geçiyor, hepsi memleketimden, aptal siyah camda görünen her sokağı biliyorum ki ben, o her sokağa aşığım da
Aşk acıtır ya, böylesi yakıyor da…

Uzaktayım evet, ama kafi değil belli ki
Zira özlüyorum ben de hala…
Ama umut kapılarının kollarına uzanıyorum kapatayım diye her günün gecesinde uyumadan hemen önce
Tutuyorum kolu, ne kadar zaman geçiyor bilmiyorum, bakıyorum elim kıpkırmızı, sıkmışım sarılırcasına
Ama büküp kapatmaya gücüm yetmiyor
Umudun kapılarını aralık bırakıp dönüp yatıyorum
Kim bilir belki…
Kim bilir ne zaman….

19.02.2017
Yazan: 0q0qg4qf9