Titreyen bir müzik aletinin teli değildi o duyduğun sesler...
Kulağındaki o güzel melodiler, içimi acıta acıta çıkıyordu benden sana...
En acıklı yerleri bile senin için birleştirip, ilahi melodiler fısıldıyordum...
İçimdeki cehennem ateşi ile ısıtıyordum içini...
Üstüne düşünce bile bir tüyü ortadan ayıran kılıcım...
Sana kördü bir tek ve bilerek...
İçimdeki katili kızdırıyor olmana aldırmadan seviyordum seni...
İyinin kötüyü yendiği yegane yeri taşıyorum...
Her çarpışında çıkan o savaş sesleri geliyor kulağıma...
Sana karşı yenildiğim savaşı zevkle seyrediyorum...
Ve kalbimin bundan haberi yok...
Seni sevmenin kendime ihanetini taşıyorum omuzlarımda...
İhanetin bedeli böyle güzel olmalı işte...
En kötüyü küçültmeli çocukluğuna...
İki güneş ve iki ay ile dolaşıyor olmanın sihri sanırım...
Gülüşünün zindanlarında zincirlere bağlanan kötü kalbimin,
Acı çekmesine bayılıyorum...
Cennet suyu ile yıkanmış sözlerinin altındaki iyi niyetle,
Akıttığın kan ile yıkanıyorum...
Küçük bir çocuğun gözleriyle, sevgi dolu yukarı bakıp,
Bir de eklediğin gülümseme ile yıkıyordun,
Gezegenlerden büyük kötülükleri...
Çok acımasız ve dayanılmayacak bir güç bu...
Ama sen yine bak öyle ve çarpıştır gezegenleri...
Yaşam döngüsünün kaynağı olmak bunu gerektiriyorsa...
Emrinde yok olup yeniden doğmak ne büyük şeref...
Böyle acımasız ateşlerimi, ancak senin gibi,
Bir “Su” söndürebilirdi Kraliçem...
19 Ocak 2019 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)