Çelikten yaratılmış bedenlerdi bizimkisi...
Daha sağlam yapmak için dövmüştü yaradan...
Acıydı belki ortak payda...
O yüzden serilmiştik belkide aynı rayda...
Karşılıklı serilmiş iki tren rayıydık biz...
O kadar yakın ve kavuşamayan...
İçimizdeki soğuklukla ısınıp,
Üstümüzden geçen yükle titrerdi içimiz...
Gelip geçen yükümüz bile aynıydı...
Zaten kim dayanırdı ki böyle bir aşka...
Sevda yüklü trenlerin altında bir hayat...
Diye düşündü şarapçı. Ve kahretti bu adi satırlara. Olmamalıydı bukadar basit, yazılmamalıydı böyle sıradan...
Sancısız sevginin, sezeryanlı aşkları, geliyor akla...
Deniz suyu ile giderilen susuzluklar gibi çok yavşakça...
Kalk hadi, biz değildik sıradan. Sevda yüklü trenlere hizmet ettirmiş yaradan. Ah be sevgili ulan bir gün be, sadece bir gün sen de çık raydan...
Sere serpe yatıyorum o trenin devrileceği yerde...
Dökülsün diye üstüme, bana ait olan...
Cesaret et ve geldim de...
Bu kadar cesurken sana ait olan...
Bir sigara kağıdı gibi yandı bu satırlar...
Nefes Nefes içe çekilerek...
Bana geriye kalan yine izmarit...
Ona da ben kahpeyim...
Onunla doldu tüm raylar...
Uzak şehrin kadını...
3 Şubat 2018 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)